Tarih şunu gösteriyor ki; münafıkların ve münafıklıktan cüzler taşıyan marazlı kişilerin; Yahudi ve Arap asıllı olanları en çok Hz Ali’den, Fars asıllı olanları da en çok Hz Ömer’den yana kuyruk acıları olduğu için en çok onlara düşmanlık besleyegelmiştirler.
Evet, bazı Farsiler Hz Ömer’e, bazı Yahudi ve Bedeviler de Hz Ali’ye hususî bir husumet duymuştur..
Ve bir taraf, Hz Ali ve Haşimî düşmanlığını Hz Ömer ve Emevî sevgisiyle; bir taraf da, Hz Ömer ve Emevî düşmanlığını sözde Hz Ali ve Haşimî sevgisiyle perdelemek istemiştir..
Yani “Sahabe ile Ehlibeyt”i ve “Haşimîlerle Emevîleri” birbirine düşman gibi gösteren Rafızî zenadıkanın ‘Haşimoğulları ile hısımları Ümeyyeoğulları arasında cahiliyyede de zaten rekabet ve hasımlık vardı sonraki bazı hadiselerin temelinde bu var, ve Emeviler asla islam olmadı’ diye niyet okuyarak geveledikleri iddiaları batıldır, iftiradır!
Ayrıca, Hz Aişe validemiz de Ehli Beyt’tendir Hz Ali efendimiz de. Hatta İbranî asıllı validemiz Safiyye de Ehli Beyt’tendir. Ve bu ayetlerle hadislerle sabittir..
Ehli Sünnet ulema bu meselelere dair bir çok eser yazmış ve asırlar boyunca Rafizi Mecusilerin iftiralarına gerekli reddiyeleri yapmışlardır. Bu meselelerin hepsini az ama öz olarak toplayan muazzam bir kitap olarak Abdullah el-Mevsilî’nin “Aldanmayalım” isimli ibretlik kitabını tavsiye ederiz herkese.. Kitaptan bir sayfa ilişiktedir..
Bunlara girmeyecegiz, şimdi sadece bir de şu cihetten de bakalım hadiselere diyoruz;
Allahualem ki; o devirde Hz Ali’nin düşmanlarının çok olma sebebi şudur, bir çok savaşta O kumandan idi. Çölde çok müşrik Arap kabilenin üstüne O’nu göndermiş Resulullah Aleyhisselam. Buna Resulullah Aleyhisselam ile beraber katıldığı Bedir, Hendek, bilhassa Hayber, ve Fetih gibi savaşları ve fetihleri de dahil edersek, Allahualem ki münafıklık yapıp ama hakikatte islam olmayan bazı Araplar ve hususan Yahudiler, sonraki dönemlerde ve O’nun halifeliği devrinde de sürekli karşısında yer aldı ve karşısında kim varsa onun saflarında sızıp yer bulup fitne fesad kovaladı.. Nitekim Hz Ali’nin katili de yine bir Arap olan İbni Mulcem şerefsizidir! Bu şerefsiz belki başlangıçta bu denli bir bâği hain veya münafık değil sadece ahmak biriydi, lakin Hz Ali’nin Nehrevân’da itlâf ettiği Haricî bir kabileden bir kadının kabilecilik veya fikrî asabiyet ve kiniyle, kendisine aşık ettiği İbni Mülcem’i bu işe azmettirdiği bilinmektedir.. Bazı Arap kabilelerin Resulullah Aleyhisselam vefat edince irtidat ettikleri, bazılarının sahte peygamberlere ittiba ettikleri vs malumdur. Hz Ebubekir devrinde riddet savaşları olmuştur. Keza daha sonra türeyen Hariciler de bedevi Araplar idi ekseriyetle. Yani epey bir Arab Hz Ali’den yara almış vesselâm.. Keza Yahudi olduğu söylenen İbni Sebe de fitne zamanı ortalığı karıştıranların başında geliyor..
Ve Allahualem ki bir kısım Farsiler de Hz Ömer’in Hilâfeti devrinde Kisra’larının tahtının tâcının, tahkir ettikleri Araplar tarafından yerle bir edilip İran ve Irak’ın fethedilmesi sebebiyle sureta islam olup münafıklık yaptı ve Hz Ömer’in veya vaktiyle O’nun Şam Valisi olarak tayin ettiği Hz Muaviye’nin ve Emeviler’in karşısında yer aldı ve onların karşısında kimler olduysa derhal onların saflarına sızıp fitne fesat yaydılar.. Nitekim Hz Ömer’in katili bir Farsî olan şerefsiz Ebû Lülü’dür.. Bu günkü muasır mecusi İran’da türbesi vardır ve rafizi mecusiler için kutsal bir hac yeri gibidir..
Öyle gözüküyor ki marazlılardan, bâğilerden ve münafıklardan kimin Hz Ali’den yana bir kuyruk acısı varsa nefesi Hz Aişe taraftarları arasında ve sonra da Hz Muaviye saflarında almış! Ve kim de Hz Ömer veya Hz Muaviye’den yana bir kuyruk acısı varsa veya devirlerinde devletin büyüdüğü fetihlerin çok olduğu bu zatlardan herhangi bir mevki makam mal mülk kapamamışsa sonraki dönemde ilk fırsatta nefesi Hz Ali ve Hz Hasan Hüseyin, Hz Zeyd bin Ali Zeynelabidin saflarında almış!
Bu zatlar; her biri birer yıldızdır bizim için, lakin neticede hepsi de birer beşerdir, ne gayba muttalidirler, ne de belli ki fitne ve kargaşa ortamında tüm tabilerini denetlemeleri mümkün olmuştur.
Zaten Ümmet arasındaki ilk fitne hadisesi olan Cemel vakası sürecinde günlerce laf taşıyan ve herkesi kışkırtmaya çalışan ve tam da sulh olmuşken aniden savaşı tetikleyen meçhul karanlık münafık birilerini yazar tarihler..
Yahudiler ve tarihi müttefikleri Persler, ve de bazı Bedevîler.. Bu zümrelerden islam oldu görünüp sadece münafıklık yapan birileri belli ki.. Ve yine bu munafıklara aldanan marazlı garazlı birileri.
Bu arada; sözde islam özde rafizi olan bir kısım Farsiler’in 12 imam silsilesinde, Hz Muaviye’ye biat ederek iç savaş riskine son veren vahdeti sağlayan Hz Hasan adeta sadece göstermelik olarak yer alır iken, ön planda sürekli Hz Hüseyin vardır, öyle ki; imamların hepsini ilah edinirler fakat Hz Hüseyin hepsinin üstündedir, çünkü bazı rivayetlere göre O’nun bir hanımı Fars asıllıdır.. Hz Ömer devrinde iran fethedilip Sasani hükümdarı Yezdcerd’in kızı Şehribanu cariye olarak Medine’ye getirilince Hz Ömer onu Hz Hüseyin’e hediye eder. Ve ondan devam eden silsileyle on iki imamlar listesini yapar Rafızi İranlılar!..
Kısacası, cahiliyye asabiyetini, küfrünü ve kinini islam, hilafet, imamet meseleleri kisvesi ile devam ettirenler Emeviler değil bir kısım İranlılardır! Bilhassa asrımızda.. Nice büyük Farisî âlim evliya da çıkmıştır. Asla bir kavmi itham etmek değil niyetim. Ama bir kısım Farsiler asla islam olmadılar.. Hz Ömer ve Arap düşmanlığını sözde bir Hz Ali ve Hz Hüseyin sevgisi ile perdelediler kamufle ettiler.. Sonra da çıkıp Sahabeler ile Ehlibeyt’i ve Haşimiler ile Emeviler’i birbirine düşman gösterdiler. Oysa sadece Kerbela mazlumları olan Ehlibeyt mensubu 72 kişi arasında bile dört ayrı Ömer, bir Osman ve bir de Ebubekir ismi var. Kimse düşmanının ismini çocuklarına vermez! Kerbela ashabının isimleri bile rafizi mecusileri yalanlıyor!
Ayrıca, Kerbelâ’nın ilk şehidi olan Hz Ali Ekber kimdir? Bildiğim kadarıyla, babası Hz Hüseyin, annesi de Binti Ebu Murre, yani Hz Ebû Süfyan’ın kızının ve Hz Muaviye’nin bir kız kardeşinin kızıdır!
Velhasıl, Haşimoğulları ve Umeyyeoğulları kadimden beri akraba olup daima da kardeşliği de akrabalığı ve dostluğu da devam ettirmişlerdir.. Araya bazı beşeri siyasi hatalar ve bu hataları fırsata çevirip fesad yayan bahsettiğimiz münafıklar girmiştir sadece.. İslam olmamış ve sadece münafıklık yapmış birileri..
Hz Ali Radıyallahuanh ve evlatları; masum değiller, vahiy almıyorlardı, ve elbette beşer olarak günah işlemeleri mümkündü, ama bu hadiselerde görülen o ki hep haklı olan taraf idiler. Bazı hatalar olsa da esasta haklı olan Hz Ali ve evlatları idi. Cemel’de de Sıffın’da da Kerbela’da da. Ben şahsen bir Sünni olarak aynen böyle inanıyorum. Fakat bahsettiğimiz sosyolojik ve tarihi gerçekleri de görmek gerekir.
Hz Ali’nin ordu ve taraftarlarının da hepsi ashabdan ve salih tabiinden oluşuyor değildi, çeşit çeşit kimseler de sızmıştı ve Hz Ali Radıyallahuanh da bundan muzdarib idi. Şerefsiz İbni Sebe’lerin İbni Mulcemlerin ve fitnenin kol gezdiği bir dönemdi. Mesela Hz Osman Radıyallahuanh’ın şehid edilmesinde dahli olanlar Hz Ali Radıyallahuanh taraftarlığıyla kamufle olmaya çalışıyordu. Hz Ali Radıyallahuanh’ın emri ve muradına ters olarak Hz Talha ve Hz Zubeyr Radıyallahuanhuma’yı şehid edenler de onun taraftarlarından çıkmıştı.. Hatta muminlerin annesi Hz Aişe Radıyallahuanha validemizin tarafı mağlup edilince O’nu en güvenli ve saygın surette Medine’ye göndermiş ve yanına refakatçi olarak kardeşini ve muhafızlar ve hizmeti için hanımlar vazifelendirmişti Hz Ali Radıyallahuanh. Kraldan kralcı dediğimiz türden munafık provakatör birileri çıkar da saldırabilir ihtimaline karşı.. Ve Hz Ali Radiyallahuanh efendimizin kendisi de yolun başında bir süre yolculuğa refakat etmiş ve nerede bir topluluk konaklayan görse ‘O müminlerin annesidir’ diye sesli sesli haykırmıştır. Bunu işiten Hz Aişe Radıyallahuanha validemiz de devenin üzerindeki kulübesinden perde arkasından ‘Oldu bir kere’ diyerek mukabelede bulunmuş ve hatasını da kabul etmiş ve ‘olan oldu, biz müminler kardeşiz, Haşimi Emevi kardeş, Ümmet birbirine vurmasın, biz ikimiz de bundan razı değiliz’ gibi bir mesaj vermek istemiştir..
Mesela Cemel hadisesinde belli ki bizzat Hz Aişe’ye nişan alarak ok atanlar olmuştur. Ona isabet etmese de kulübesi kabini sayısız oka hedef olmuştu. Hangi zındık iddia edebilir ki Hz Ali bunu emretmişti veya bunlardan razı idi? Harpten az evvel Hz Ali, Hz Zübeyr ve Hz Talha ile bizzat görüşmüş ve sulh olunmuş ve herkesin ona biatına karar verilmiş olduğu bir vakitte aniden orduları birbirine sokan emir ne Hz Aişe’den ne Hz Ali’den gelmişti. Bir anda birileri çatışmaya başlamıştı.. Olay tamamen bulanık suda avlanmaya çalışan bir kısım fitnecilerin münafıkların provakasyonu idi vesselâm.
Bazı rivayetlere göre İbni Sebe ve adamları iki tarafa da saldırdı ve karşı taraf saldırdı gibi gösterdi, bazıları der ki Hz Osman’ın katilleri ve işbirlikçileri sulhu istemiyordu zira asayiş sağlanır sağlanmaz hepsi tesbit edilip kısas yapılacaktı, bu yüzden onlar saldırıyı başlattı.. Çeşitli tahmin ve iddialar olsa da, tarihçiler sulhta ve biatta karar kılınmış iken aniden neden iki ordu birbirine girdi, bunu izah edemiyor, ilk saldıranları kestiremiyorlar. Fakat şurası kesin ki; mevcut Meşru halife ve Hz Peygamber Aleyhisselam’ın amcaoğlu ve Cennetle müjdelenen ve Ehli Beyt’ten olan ve hakkında işaret eden ayetler olan Hz Ali’nin canına kastedenler olmuştu orada; ve Hz Peygamber Aleyhisselam’ın hanımı ve hakkında ayetler olan ve müminlerin annesi ve Ehli Beyt’ten olan Hz Aişe’nin de canına kastedilmiş idi.. Ve nice sahabi ve müminin ölümüne sebep olan bir fitne idi Cemel vakası. Bu fiilleri ancak bir münafık isteyebilir! İbni Sebe’dir odur budur, tek tek bilinmese de ulemamız bu cürümlerde münafık eli olduğunu belirtmişlerdir..
Hulasa, gerek “Sahabe-Ehli Beyt” gerek “Haşimî-Emevî” dâvâsı güden Rafızîler yalancıdır.
“Emevî” olan Hz Osman Radıyallahuanh’ın evi isyancılar tarafından kuşatıldığı zaman silahlarını kuşanıp gelip “Ey müminlerin emiri” diye hitab ettiği halifeden onun için savaşma izni ve emri talep eden de “Haşimî” olan Hz Ali Radıyallahuanh idi! Benim yüzümden kimseden bir damla kan akmasın diyerek buna izin vermeyen halifenin kapısına kendi oğulları Hz Hasan ve Hz Hüseyin Radıyallahuanhuma’yı muhafız olarak diken de Hz Ali Radıyallahuanh idi! Bağiler Hz Osman Radıyallahuanh’ın evine duvarı yıkıp girip şehit ettikleri zaman ilk koşup gelen ve oğullarını neden koruyamadınız diyerek tartaklayan da Hz Ali idi! Yukarıda da söyledik, Kerbela mazlumları olan Ehli Beyt ferdleri içinde ismi Ebubekir, Ömer, Osman olanlar var!
Ehlibeyt büyüklerimiz Ashab büyüklerimize düşman olsalar çocuklarına onların isimlerini vermezlerdi! Ve onlarla kız alıp verip akrabalık yapmazlardı!
Cemel ve Sıffın savaşları hakkında, yine büyüklerimizden bir diğeri olan Emevi halifesi ve Hz Ömer’in de torunlarından olan Ömer bin Abdülaziz Rahimehullah’ın da dediği gibi; “Allah ellerimizi ona bulaştırmamıştır, biz de dilimizi bulaştırmayız.”
Son olarak; Rafizilik İslam dışı bir dindir, Atlantik’ten Pasifik’e, Turân’dan Endülüs’e, Kafkas’dan Balkan’a.. Futuhatı her daim Ehli Sünnet yapmıştır. Her gittiği yerde muhteşem bir medeniyet inşa etmiştir. Fütuhatta yer almayan rafiziler ise her seferinde sonradan sızmaya ve zehrini saçmaya çalışmış, ve işgal ve harp senelerinde hep Haçlı ile Moğol ile, Amerika Rusya Çin Avrupa ile Ümmete karşı işbirliği yapmıştır, yapmaktadır..
Ve bu rafızîlik fitnesi karşısında Tuğrul Bey, Alparslan, Salahaddin, Baybars, Selim, Süleyman, Murâd, Özdemiroğlu gibi nice umerâmız kılıcı ile; ve başta büyük mezheb imamlarımız olmak üzere İbni Teymiyye, Nevevî, Ibni Hacer, Ebû Suud, İbni Abidin gibi nice ulemâmız da kalemleriyle gerekeni yapmışlardır.
Levent AKINCI
