Geçmişte çeşitli vesilelerle, kimini tvlerde kimini internette seyrettiğim bazı filmler, ve ideolojilerin sinemadaki etkileri ve karşıt taraflardan resmedilişi üzerine konuşmak istiyorum. Klasiklerden çok sayıda filmi seyrettim geçmişte. Burada sadece üç beş tanesini ele alacak ve meramımı anlatmaya çalışacağım.
PİYANİST, SCHİNDLERİN LİSTESİ, SOBİBOR, UMUDUN DİLİ, ŞAİR, OKUYUCU, KAMP, EMANET, AMEN, 1941 BAHARI.. Bildiğimiz gibi, dünyada film sektörü en çok ‘Feminizm’e ve ‘Holokost’ ajitasyonlarına hizmet etmiştir..
Siyonist Yahudiler, o, filmlerde anlata anlata bitiremedikleri Nazi zulmünün aynısını Filistinliler’e yaptı defalarca, ve yapmaya devam ediyor. Ayrıca Komünist Rusya aynı soykırım ve katliamları Ahıska, Kafkasya, Kırım, Balkanlar ve Türkistan’da yaptı. Komünist Çin kadimden beri ve an itibarıyla Doğu Türkistan’da bir soykırım yapıyor. Amerika aynı zulümleri Afganistan ve Irak’ta ve daha bir çok yerde yaptı. Sömürgeci Avrupa aynı zulümleri bir çok islam ülkesinde ve diğer ülkelerde yaptı. Rafizi İran aynı zulümleri yakın tarihte Suriye ve Irak’ta yaptı ve hâlâ daha devam ediyor. Myanmar Budistleri aynı soykırımı Arakan Rohingya müslümanlarına yapıyor an itibariyle. Sırplar Balkan müslümanlarına yaptı ve ilk fırsatta tekrara hazırlanıyorlar. Hindistan devleti islam halklarına aynı zulümleri yapıyor..
Hepsini zaten tavsiye edemem ama, olur da bu filmleri seyreden olursa, seyrederken öncelikle bunları düşünsün.. Ve elbette şerefsiz Faşist Naziler’e de lanet olsun..
Mesela Sobibor’dan Kaçış; Bu da diğerleri gibi bir film. Film boyunca Nazi Faşistlerinin yaptığı bütün melunluklar gösterilmiş. Elbette doğru. Ama inceden inceye Sovyetler ve Partizanlar sevgi pıtırcığı gibi gösterilmiş. İsrail reklamı da var tabi ki.
Bizler bu tür filmleri seyrederken sadece Nazi alçaklarının o zulümlerini değil, aynı ayardaki Kızıl zulmü de ve Siyonist zulmü de aklımıza getirerek seyrediyoruz. Sovyet Rusya’nın aynı şekilde infazlara imza atıp Ahıska, Kırım, Çeçenistan islam halklarını trenlere doldurup ölüme ve sefalete göndermesini, direnenleri katletmesini, Sovyetler ve uydularının Balkanlar, Türkistan, Kafkasya ve Afganistan’daki tüm sömürü ve vahşetlerini; veya Kızıl Çin’in Doğu Türkistan’daki sömürü, işkence, tecavüz ve katliamlarını, hâlâ devam eden bu zulümlerini ve toplama kamplarını; ve Siyonist Yahudiler’in Filistin’li Araplar’a yaptığı zulümleri; Amerika ve Avrupa’nın alemi islamdaki sömürü ve işgallerini zulümlerini; Rafizi Mecusi Pers’in Irak ve Suriye’deki zulümlerini; Hinduların Hindistan ve Keşmir zulümlerini; Myanmar Budistlerinin Arakan zulmünü; Budist Tayland’ın Patani zulmünü; Sırbistan’ın Bosna Kosova zulmünü; Filipinler’in Moro’ya zulmünü ve hatta sömürge devleti Endonezya’nın Açe’ye zulmünü.. Bütün bunları düşünerek seyrediyoruz. Aradaki tek fark, bu bahsettiklerim hakkında doğru düzgün filmler çevrilmedi sadece. Bazıları hakkında ise hiç bir film yok..
JAPONU YENEN ÇİNLİ esir veya köylü sahneli filmler.. Ipman serisi ve benzer dövüş ve savaş filmleri gibi.. Hepsi kafir olmakla birlikte.. Görmek gerekir ki burada bir propaganda savaşı var. Filmlerde hep Türkistan ve Tibet işgalcisi Çinliler racon sahibi, bilge ve iyi dövüşcü, Japonlar hep kancık, vahşi, istilacı ve salaktır.. Naziler sadist hayvan ama Sovyetler ve Müttefikler insanlığın kurtarıcısıdır.. Katin, Tranzit, İnto The White gibi istisnai filmlerde gördüğümüz gibi, yarım yamalak da olsa gerçekleri yansıtan bir iki film hariç bu hep böyledir.. Yersen tabi.. Aynı durum Çin-Japon rekabetinde de geçerli. Filmlerde genellikle Japonlar’ın hiç birisinin hiç bir şekilde insani bir yönü yok iken, Çin’liler savaşçı ve bilgedir.. Sumatra ve Moro işgalcisi Japonya’yı seviyor değilim. Fakat dikkat edin filmler taraflı hep. Japonya’nın Mançurya’da işgalci olduğu tarihte Çin de Türkistan’da aynı konumda idi meselâ..
BEYAZLAR İÇİNDE.. Bazı çirkin sahneleri olan bu filmde de esasen Sömürgeci İngiltere’nin ve Faşist Naziler’in ziyan ettiği genç hayatları dramatik bir şekilde sergilemişler. Bu noktada bazı hakikat payları olan bir film. Normal zamanda birbirlerini tanısa çok iyi arkadaş olabilecek gençlerin kâfir zalim ideolojiler ve politik hırslar uğruna nasıl birbirine kırdırıldığını iyi resmeden bir film. Bizdeki çeşitli batıl kamplaşmaları da, en basitinden sol sağ çatışmalarını vs de hatırlatmadı değil..
KAMP.. Bu gibi, Sovyet Komünistlerin de Faşist Nazilerin de aynı necasetin farklı tonları olduğunu resmeden filmler de yok değil. Fakat bazı pislik sahneler sebebiyle bunu da tavsiye edemiyorum. Komünizm’de insanın devletin köpeği kadar bile değerinin olmadığını, her şeyin ilah edinilen parti-rejim için olduğunu vs.. Çok ustaca resmeden filmler bunlar.. Malum sebeple, bir kaçı hariç oturun bu filmleri seyredin diyemiyorum, ama oldu da seyretmiş olan bu klasiklere bir de burada açtığımız pencereden bakarak düşünsün.
YAĞMURU BEKLERKEN. Bu da. Bir iki sansür gereken yeri olmasa. Sosyalist ve Komünist diktatörlükleri muazzam resmeden bir film.. Her şey parti için mesajını insanın iliklerine kadar zerk etmeye çalışan, ve herkesi fabrikasyon şişeler gibi tek tip yapma çabasındaki komünist rejimleri bilmeyenleri düşündürtecek türden bir film.. Güya ‘Özgürlük için’ yola çıkılarak yapılan Sosyalist veya Komünist devrimlerin, insanları dinden, ahlaktan, örften, ve nihayet özgürlükten de özgürleştirip(?) Kızıl Rejim ve Diktatörlere esir parya yaptığı hakikatini bir kez daha hatırlatan bir film..
OLİMPO GARAJI. Arjantin’de Diktatör Faşist bir rejimin işkence ve infazlarını resmeden bir film. Fakat maalesef çirkin sahnelerle de dolu. Bizim yakın tarihimizdeki bir kısım ırkçı mafyaları ve tetikçileri, ve emir kuluyuz diyerek vicdanlarını rahatlatmaya çalışan bir kısım işkenceci kefereleri çağrıştırmıyor değil.. Hani şu haşa neuzubillah ‘Burada Allah yoktur, Peygamber de izne ayrılmıştır’ diyen kasaplar..
LENİNGRAD KUŞATMASI ve STALİNGRAD.. Gibi; adeta biri Faşist cepheden ve öbürü Komünist cepheden bakışla savaşı taraflı ve farklı olarak ortaya koyan filmler de var.. Mukayeseli incelenmeli.. Dedigim gibi; hepsi kafir hepsi zalim ve hepsi aynı.. Fakat sinemada her ne hikmetse Leningrad Kuşatması tarzı, Sovyetler’i aklayan filmler daha çoktur.. Sovyet sineması zaten tastamam göstere göstere propaganda sinemasıdır. Mesela Amerikan sineması Broken Arrow/Kırık Ok gibi bir kaç filmde de olsa timsah gözyaşı kabilinden hasmın yani Kızılderililer’in de hakkını verir. Sovyet sinemasında böylesi bir tavır görülmez diye biliyorum.
ŞAİR filmi; bakılır bir film değil malum sebeplerle. Fakat Nazi ordusunda da vicdan sahibi kimselerin olabildiğini gösteren bir film. O zulumlere muhalif olup firar edenler de olmuştur belki, kim bilir.. Piyanist filminde de bir Nazi subayının şehirde saklanan yahudi kaçağa yardım ettiği görülür. Diktatörlüklerde Faşist partinin veya Komünist partinin yönetimini ve emirleri sorgulamak bile hainlik ve casusluk olarak yaftalanacağı için insanlar nefret etse bile gık dahi diyemez. Böylesi rejimlerde zulmün bir parçası olmamak için ya isyan iç savaş ya da başka ülkelere firar gerekir. Bir şeylere hem karşı olup hem de onun bir parçası olma acizligini de görürüz bu tür filmlerde..
OKUYUCU da aynı şekilde. Bu filmlerin müstehcenlik bakımından en berbatı bu, fakat asıl katliamları yapanların savaştan sonra işin içinden sıyrılıp az sayıda birilerinin cezalandırıldığı gerçeğine parmak basan bir film. Bir çok ülkede böyledir bu; savaş suçları dedikleri cürümleri yapan ve yaptıran çoğu zalim bir şekilde işin içinden sıyrılıp cezasız kalmıştır. Savaşlarda, iç savaşlarda ve darbelerde katliamların işkencelerin asıl failleri çoğu zaman aklanır..
ÖZGÜRLÜK YOLU. Asya’ya kara bir duman gibi çökmüş çöreklenmiş Kızıl Rusya ve Kızıl Çin’in zulümlerini ve insanlık için nasıl bir tehlike arzettiğini güzel resmetmiş bir kaçış ve hayatta kalma öyküsünü anlatan bir film. Bazı çirkin sahneleri dışında Kızıl seytanları tasvir hususunda gerçekçi ve başarılı bir film. Ve elbette ki Avrupa reklamı da var..
KATİN KATLİAMI.. Yanlış hatırlamıyorsam bu film esasen Faşistler’in de Komünistler’in de aynı derecede sadist olduğunu resmeden bir film.. Ve sürekli Naziler’i şeytanlaştırıp Sovyetler hakkında ise bazen nötr bazen pozitif tavır alan klasik ikinci dünya savaşı filmlerinden farklı bir film.. Polonya’daki Sovyet katliamlarını anlatıyor.
LIBERTARIAS veya APRİL CAPTAINS gibi filmler de ideolojik devrimlerin ve darbelerin çıkmazını resmeden filmler. Fakat bir sürü malum çirkin sahneleri var. Sansürlense bile yine de seyredilebilir denemeyecek kadar çirkin sahnelerle dolu olan filmlerden bunlar maalesef. Ama bir tane doğru yerleri varsa, o da; ideolojik devrimlerin ve darbelerin sadece yıkıcı olup yapıcı olamadığı, bir adil nizam inşa edemediğidir.. Bir küfrün zulmün devrilip başka bir küfrün zulmün hakim olduğu hakikati bütün ideolojik devrim ve darbeler için geçerlidir.. Faşist birileri dini, ahlakı ve örfü istismar ediyor diye, devletlere iktidarlara köle sağlayan bir kısım kukla din adamları dururken faturayı dindarların her birine ve komple dinin, ahlakın ve örfün kendisine kesen komünistlerin çıkmazlarına da mercek tutmuş aslında. Libertarias’da en önemli ve çoğunun dikkatinden kaçan sahne; devrimcilerin güçlenip yayılmasıyla birlikte ortaya çıkan tartışma ve farklılıklar. Bir gün bir örgüt sorumlusu üyelere askeri uniforma ve hiyerarşi gerektiğini söyler ve bir gerilla “biz buna karşı isyan ettik zaten” kaabilinden itiraz eder.. ideolojik devrimlerin çıkmazları..
AMEN filminde ise Naziler’in bir anda ve evvelinde geliyorum diyerek göstere göstere dört yönde de birden yayılıp, sanki Filistin’de devlet ilanı için yeterli bir Yahudi nüfusu oluşturabilmek için Yahudileri göçe zorlayan istilaları ve katliamları yaptığı sıradaki “Vatikan” ve “Papa”nın sessizliğini sorgulanıyor.. Sahi Hitler Alman ulusunun çoğunu ayartıp birer canavara dönüştürürken Papalık ne yapıyordu bu Faşizm mikrobu karşısında? Neden herkes açıklama, telin, ve askeri müdahale için bir kaç yıl geç kaldı? Mesela neden tam da savaş bitip göçler hızlanıp İsrail devleti ilan edildiği sene yani 1948’de ilan edildi “Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi”? Ve neden aynı dönemde 1948’de kuruldu “Dünya Sağlık Örgütü” denen çete? Ki, an itibariyle tarihte hiç olmadığı kadar bela oldu dünyanın başına! Bunlar üzerine çok düşündürücü bir filmdi amen..
STALAG 17, ENTRUSTED, SAVAŞIN SONU, SAVAŞ VADİSİ, COLDITZ, ER RYAN, KWAİ KÖPRÜSÜ, KARANLIKTA KALANLAR, SAVAŞIN ÇİÇEKLERİ vs gibi; Faşist cephenin Naziler ve Japonya’nın zulümlerini anlatırken Sömürgeci Amerika ve Avrupa’yı müttefikleri mazlum ve mazlumların ümidi ve iyilik perisi gibi gösteren filmler de çok..
…….
Doğunun ve batının küffarı kendi kanlı tarihini binbir çeşit filmle pazarlarken bizim şanlı tarihimiz ise unutturulmaya veya karalanmaya çalışılıyor. Hem dahilde hem de hariçte.. Ümmetin başında bir Halife ve İslam devletleri olmadığı için bu propaganda savaşında çok geri kaldık.. En azından yapılması gerekende yani karşı saldırılara reddiye, sansür vs müdahalede güçsüz sultasız durumdayız.
Asrı Saadet ve sonra da bilâteşbih Emevi Abbasi Osmanlı idaresinde 1300 sene yeryüzünde İslam Devleti hakim idi. “Öteki”ne de “Zimmet Akdi” ve “Eman”la hayat hakkı ve belli bazı yaşam standartları sağlayan, emân veren, zimmet akdi yapan ve ona riayet eden tek ve tecrübe edilmiş düzen Islam hukumetidir. Yahudi, Gregoryan Ermeni, Rum Ortadoks, Süryani vs bin bir çeşit kavim zulüm ve soykırım görmeden bu güne gelebilmiştir.. Hatta dindaş ve soydaşlarından zulüm görüp İslam devleti topraklarında insanca yaşayan Amişler, Malakanlar, Polonezköylüler vs sayısız örnek vardır İslam adaletine. Avrupa içlerinde çeşitli bölgelerde hâlâ Türk köyü diye maruf köyler ve her sene sarıklı kaftanlı kıyafetlerle yapılan tarihi Türk Festivalleri vardır.. Almanya’daki Turkheim, Ipthausen köyleri veya asırlarca Türk(Hilafet) bayragı ile düşmanı def eden Mullheim kasabası, Belçika’daki Faymonville veya Italya’daki Moena köyünün hikayesini çoğumuz biliriz. Katolik kulahındansa Müslüman sarığını tercih ederim diyen Roma lideri Notaras idi. Daha bir çok örnek verebilirim fakat zemini ve zamanı olmadığı için uzatmıyorum.
Oysa Haçlı Sömürgeci Avrupa’nın, Pagan Mogolların, Ateist Kızıl Çin’in, Ateist Sovyet Rusya’nın, Haçlı Kapitalist Amerika’nın, Hindu Budist Hindistan’ın ve sair din ve ideoloji mensuplarının marifetleri ise ortadadır!
Müslümanların sabit, değişmez ve ilahi olan, tabiri caizse anayasa-töre-racon-nomos’ları yani ‘Şeriat’ları vardır.
Diğerlerinin ahlak ve hukuk kaideleri ise ne sabittir ne de ilahidir. Sözgelimi Demokrasi’ye göre referandumda halkın veya meclislerde mebusların “çoğunluğu” ne derse o iyi-doğru-güzel kabul edilir.
Misal, “Çoğunluk”, bir kısım cinsel sapıklıklar için, sapkınlık ve suç olarak sayılmaktan çıkartılsın dese, o sapıklıklar meşru olarak görülür artık!..
Hakeza diğer meseleler. Kime göre neye göre? İyi veya kötü, güzel veya çirkin, suçlu veya suçsuz, yasal veya yasak, patolojik veya sağlıklı, normal veya anormal. . Tabiri caizse, kime göre neye göre, ve neden ve nasıl? Bu sualler karşısında bütün bu küfür din ve ideolojileri hep “Batıl” ve “Beşer” ürünü izafi ve değişken cevaplar ile apışıp kalmaktadır..
Ya kendileri de herkes gibi mahluk olan bir kısım Komünist veya Faşist diktatörlerin veya Kralların nefsine hevasına göre, ya bir Demokratik Oligarşik vs diktaya göre belirlenen tuğyani kurallar ilkeler..
Neticede hepsinde de “insandır insan için hüküm kural koyucu”. Yani İslam dışında diğer din ve ideolojilerin hepsinde de bir şekilde “Kulun Kula Kulluğu” esastır. Çünkü kimi Hüküm koyucu kabul edersen onu Rabb edinmiş olursun..
Hiç bir kural tanımam diyen Anarşist Antisosyal türler ise zaten doğrudan kendi “Hevalarını” Ilah edinmişlerdir ve onlardan her şey beklenir. Çünkü inandıkları veya tabi oldukları hiç bir şey yok!”
Şunu da unutmamalı; neredeyse bütün ideolojiler insanlığa üç sloganla sokulur, bizdeki İttihat Terakki zındıkları da Halife’ye karşı o üç sözü bayraklaştırmışlardı; “Hürriyet-Müsavât-Uhuvvet” yani “Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik”.
Laiklik dininin kutsal olayı yani Fransız Devrimi sırasında ortaya atılmış bir Tapınakçı sloganı olan “Liberté, Égalité, Fraternité”..
“Neye göre, neden, ve nasıl?” sualleriyle ipliği pazara çıkan bir şeytanlık da burada var. İçini neyle doldurursan o olan, nereye çeksen oraya gelen yuvarlak genel kavramlar bunlar. Küffar elinde ise her zaman ifsad edici şeytâni şekillere bürünen üç mefhum yani..
Levent AKINCI
