23 Nisan’ı yani Meclis’in açılışını yahut 29 Ekim’i yani Cumhuriyet’in ilânını kutlarken, ellerindeki resimli Kemalist bayrakları dindarlara doğru parmak sallar gibi sallamaya çalışan, evlerde arabalarda iş yerlerinde vs “Kafkasya Dağlarında Çiçekler Açar” marşının araklanıp değiştirilmiş hali olan İzmir marşını yahut “Hoşgelişler Ola Kahraman Enver Paşa” marşının araklanıp değiştirilmiş Kemalist halini bas bas bağırtan, ve çeşit çeşit şeâir/simge ve totemlerini müslümanların gözüne gözüne sokmaya çalışan;
ve Emevi-Abbasi-Osmanlı’daki Halife idaresini tek adam rejimi zannederken; öte yandan Meclisi, Demokrasi ve Cumhuriyet rejimlerini tek adamın Padişah’ın kumandası yerine Halk’ın ve Meclis’in dediğinin olması zannedenlere duyrulur:
Milletin vekillerinin hep birlikte aldığı kararlara yani TBMM resmi tutanaklarına göz attığınızda üzülerek göreceksiniz ki, ilah edindiğiniz tek adamın anlattıklarıyla yani siz paganların kutsal kitabı olan NUTUK ile çelişiyor..
(Bknz: “Bayburt Bayburt Olalı”)
Ayrıca, tek adamın riyaseti uğruna suikastlerle öldürüldüğü iddia edilen Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey gibilere, yahut Saltanat tartışmaları olduğunda mecliste muhalif vekillerin ölümle tehdit edilmesi, veya Cumhuriyetin kabulünün oylanma günü kapılarının önüne polis dikilerek meclise gelmeleri engellenen muhalif mebuslara, siyaset yasağı getirilen Kazım Karabekir gibilere, yüz elliliklere, idamlara, istiklal mahkemelerine, orantısız güçle bastırılan isyanlara, ve kapanan rakip partilere vs hiç girmiyorum bile..
Yani biz Müminlerin; Halife Sultan, Şûra Dîvân, Kadı, Bey, Paşa vs sadece Allah’ın Hükümleri’nin yani Şeriat’ın icrasına “Memur” kullardır, “Hüküm koyucu sadece Allah’tır” diyerek reddettiğimiz; siz laiklerinse put edindiği “Milli İrade/Ulusal Egemenlik”; siz Laikler yani modern Cahiliyye ehli için yol boyunca tapılan ve yolda acıkınca da kafası kopartılıp yenilen “Helvadan Put” sadece! Bu, o gün de böyle idi bu gün de böyle..
Askerlerin alkış(dua) bölüğünün “Mağrurlanma padişahım senden böyük Allah var” diye haykırdığı; Şeyhülislamın “Nâ-meşrû olan nesneye emr-i sultânî olmaz” yani Dinin haram kıldığı hiç bir şeyde artık sultanın serbest bırakma ve konuşma yetkisi yoktur diyerek gerektiğinde rest çekebildiği; ve Kanunnamelerde “Padişah irtidat ederse alimler ve emirler tarafından halledilir” gibi kaidelerin koyulduğu, kısacası kimsenin Rab yerine konulmadığı; ve kendi kendileri için “Bende-i Hüda” yani Hakk’ın kulu kölesi diye unvan alan o Halife Sultanlar devrinden; resmi yayınlarda islama mukaddesata tahkirat yapılırken diğer çeşitli mecmualarda matbuatta açıkça Cumhurbaşkanı için haşa “ilah” denilen bir devire.. Ve dahası, bu tarihi hakikatleri bilgi belge ışığında konuşmanın bile suç sayıldığı bir devire..
“Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez. hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk milletinin hakimiyet ve saltanatına vaziülyed olmuşlardı. Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir. Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Mevzubahis olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu behemehal olacaktır. Burada içtima edenler meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.” (M. Kemal / TBMM. 30 Ekim 1922. Lozan’a temsilci gönderme tartışmaları. Sonra 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırıldı ve Hilafet Sultasız bırakıldı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. 3 Mart 1924’te de Hilafet resmen ilga edildi.)
Milletin İradesi/Ulusal Egemenlik; seçtikleri mebuslarının kafasının gitmesi tehdidiyle veya oylama günü kapılarına polis dikip meclise gelmelerine mani olmakla mı tecelli ediyor???
Yukarıda görüldüğü üzere M Kemal, insanlığın son adası olan Osmanoğulları için ‘Altı asırdır Türk milletine musallat olmuşlardır’ diyor.. Türk ve Kürt halklarının tabii ve hakikatli rehberleri Halife Sultan Selim’dir Süleyman’dır.. Tarihi Peçevi’de de geçtiği gibi; Mohaç gazası başlarken Süleyman Gâzi ‘ya Rabbi şu bir avuç asakiri islamı maglub etme’ diye yalvarıp dualar edince bütün askerler ağlaşmışlar patır patır dökülen hazan yaprakları gibi atlarından inip kıbleye doğru secdeler ederek dualar etmişler ve sonra Süleyman’a dönerek; seninle hinde de geliriz sinde de canımızı yoluna fedadır demişlerdi. Bu Sultanlar mı musallat idi? Ya da, Sultan Murâd Gazi. Birinci Kosova savaşı başlarken benzer dualar etmiş ve ‘ya Rabbi benim günahım çoktur, benim canımı al ama şu asakiri islamı galib et’ diye dua etmiş, ve sonunda şehid olmuştur. Bu Sultanlar mı musallat idi? ‘Yürü bre Selim Sultan, devran senindir’ diyen Türk milleti değil miydi? Türkistan hanından ve ulemasından Kürdistan ulema ve ümerasına, Anadolu beyleri ve ulemasına cümlenin biat gönderip yardım talep ettiği ve Hak yolda vazifeye davet ettikleri Şehzade Yavuz Selim mi millete musallat idi? Pasifik’den Hint’den Atlas’a Açe’den Gücerat’a Türkistan’dan Magrib’e Fas’a nerede bir mümin feryad etse oraya ordular yığan bu Halife Sultanlar mı musallat idi? “İzmir Yollarında” adlı kitapta da geçtiği üzere, M Kemal Türk milletinin “Serseri Fatihler”in peşine düşüp diyar diyar gezmekle yani fetihlerde bulunmakla hata ettiğini söylüyor.. Yani Alparslan, Salahaddin, Baybars, Murad, Fatih, Selim, Süleyman, Barbaros.. Haşa Serseri Fatihler (?) bu ‘Ata’larımız oluyor.. Şimdi bir karar verelim; millet aşkla şevkle bu yiğitlerin ardından yürüyorsa bu gâziler tasallut olmadılar bilakis onlar milletin tercihiydiler demektir.. Haklı hakikatli isabetli birer tercih..
Levent AKINCI

