Sosyal medyada rastlamıştım, birisi ‘Avrupa’da neden hiç sokak kedisi görmediğini’ soruyordu.. Bu vesile ile cevap kaabilinden iki çift kelam edeyim dedim.
Haçlı ve Sömürgeci batıda çoğu ülkede TOPLAMA KAMPLARI vardır. Tüm zayıflar bir şekilde bir yerlere tıkılır, adı da bazen HAYVAN BARINAĞI, AKIL HASTANESİ, HUZUREVİ, YETİMHANE, KADIN SIĞINMA EVİ vs olur.. Bizim şehir kasaba veya köylerimizdeki gibi sokaklarda “Mahallenin Delisi” veya “Sokağın Kedisi” vs olmaz.. İbretlik bir surette bir tür Kapitalist ve yine bir tür Komünist muameledir bunlar. TİMSAH GÖZYAŞI da diyebiliriz kısaca..Ve şahsî vicdanların tahrikine ve merhamete müsade etmez ehli küfür. Zayıflar ve mazlumlar mağdurlar hep gözlerden uzakta olsun ister.. Evvelce dul kadınlar cadıdır, veya kediler şeytandır diyerek yakanların torunları şimdilerde Tektipçi Toplama Kampları ile vicdanlarını bastırıyorlar vesselâm..
Basit bir misal ile izah edeyim bu doğu batı farkını; seneler evvel Almanya Bavyera’da öğretmenlik yapmış olan pederimiz anlatmıştı; “Bir gün Alman öğretmenlere Bayburt Erzurum kına gecesi konulu bir trt belgeseli seyrettirdim, o zaman video kaset var. Kına evinde bir kadın geliyor baş köşeye kuruluyor, derhal önüne fındık fıstık şekerleme lokum vs konuluyor, çok rahat hatta ukala denecek hareketleri var. Arada diğer kadınlara laf da atıyor ufak tefek eleştiriler yapıyor, hem yiyor hem de bu yemişler de bayat canım, diyor.. Kimse ona kafayı takmıyor ve dediklerine takılmıyor. Herkes idare ediyor. Alman okul müdürü sordu; bu kimdir, düğün sahibi, kaynana vs mi? Ben dedim ki hayır. Mahallenin delisi gariban 🙂 Adam çok şaşırdı ve hayret ve hayranlıkla şunu söyledi, bizde sizin islam ülkelerindeki gibi böylesi bir şefkat kültürü asla yoktur”
Bu TOPLAMA KAMPLARI’nın bir kaç misyonu vardır. Ve maalesef ki Türkiye’de de günden güne artmaktadır. Elbette ki Halife Sultanlar devrinde çeşitli Yetimhaneler, Darülaceze veya Bîmârhaneler ve benzeri kurumlar var olmuştur. Fakat istismar kapısı mümkün mertebe kapalı tutularak.. Ve belirli büyük yerlerde az sayıda idi bu kurumlar.. Ve en nihayetinde Hilafet çatısı altında ve ona tabi idiler..
Bu günde küçücük Bayburt’ta bile birden fazla Kadın Sığınma Evi açılmış duyduğuma göre. Ne tesadüf ki malum bir Kadın Derneği/Vakfı da şube açmış memleketime.. Eyvah dedim. Yuvalar dağılacak şimdi.. Malum, gittiği yerlerde islama ve örfe uygun şekilde nasıl mutlu bir aile olunuru veya nasıl bir ilim, irfan, zenaat, sanat kazanılırı değil; öncelikli olarak evli barklı hanımlara eğer bir gün boşanırlarsa hangi hak(?)lara sahip olduklarını anlatan seminerler vermek gibi bir batıl misyonu var bu vakfın.. Ha, bir de; İstanbul Sözleşmesi’ni sıkı sıkıya savunmuş olan bu camianın, kadınlara boşanmadaki haklarını anlatırken LAİK, bilhassa Kurban ve Ramazan zamanlarında Bağış, Sadaka ve Zekat toplarken de DİNDAR olmak gibi bir hasletleri daha var.. Bu haslet bilhassa doksanları yaşamışlarımıza hiç yabancı gelmedi değil mi?..
Bu arada, Vakıf demişken.. Ecdadımızın öyle çok çeşitli vakıfları vardı ki.. Mesela bir adam istanbul, Bursa, Edirne, Kayseri vs bir yerdeki kapalı çarşıdaki bir veya bir kaç dükkanı vakfediyor ve şerh-şart koyuyordu nizamnâmesinde “Falan şehirdeki filan mahallenin”.. “Yetimlerine”, “Dul Hanımlarına”, “Fukarasına”, “Sokak Hayvanlarına”.. gibi envai çeşit şartlar koşuyorlardı.. O mülkün akarı geliri dünya durdukça o zümreye hibe edilecekti.. Vakıf dediğin böyle olur işte!
Bu arada, Allah’a adanmış ve asırlardır islam hukukuna göre işlemekte olan yüzlerce ecdad yadigârı vakıf yüz yıldır talan ediliyor. Bu da ayrı bir makalenin konusu olsun..
https://youtube.com/shorts/WtEOZjL4ZHo?feature=share
Levent AKINCI