Kategoriler
Özel Dosya Tarih

Murat Bardakçı’nın Tarihteki Derinliği (?)

Akçe Tahtası. Osmanlı’da vergi memurlarında olsun, çeşitli veznelerde ve esnaf arasında olsun, paranın el ele değmeksizin alış-veriş ve sayılmasının yapıldığı eşya.
Akçe Tahtası. Süleymanname.

 

 

Akçe Tahtası’nın Faydaları

Okumuş (yoksa okumamış mı desem) cahil Murat Bardakçı, her zamanki gününde yani cumartesiyi pazara bağlayan gecede, 3 Ocak 2015 gecesi “Tarihin Arka Odası” proğramında yine karşısındaki iki tarih profesörüne karşı ukalalık yapıp, yine “Kişi bilmediğinin düşmanıdır” sözünü hatırlattı bize. Bardakçı’yı neredeyse her seyrettiğimizde bu sözü hatırlıyoruz..

Bu haftaki yayında Sanat Tarihi uzmanı olan Prof. Dr. Nurhan Atasoy, Osmanlı minyatürlerinin de tarih okumalarında mühim bir kaynak olduğuna ve kendisinin onlardan çok şey öğrendiğine atıflar yaptı. Tarihçi Prof. Erhan Afyoncu hoca da destekledi. Fakat her zamanki gibi Murat Bardakçı red ve istihza yolunu tercih etti.

Bildiğimiz gibi, minyatür, bir tür gölgesiz resim veya eski usul karikatür diyebileceğimiz tasvir şekli. Bir kısım ulema tarafından hakiki resim gibi olmadığı için cevaz verilen bu çizimlerden, henüz fotoğraf makinasının kameranın olmadığı eski devirler hakkında zaman zaman önemli ayrıntılar, ilginç bilgiler de çıkartmak mümkün. Elbette ki bazen mübalağa veya anlamlandırılmayan şeyler de olabiliyor. Lakin minyatürler bazen ilginç ayrıntılarla hakikati de tasvir ediyorlar..

Nurhan Atasoy, bazı minyatürlerde vergi alınıp verilirken ve çeşitli alışverişlerde bir tahta eşya farkettiğini, paraların bu tahta üzerine konulup-alındığını belirtti. Ve bu tahtaların gerçekte de var olduğunu ve hala daha zaman zaman müzayedelerde alınıp satıldığını söyledi, ve Topkapı sarayı için satın aldırttığı bir tanesinin de fotoğrafını göstertti. Resimdeki tahta, içine konacak demir paralar dökülmeyecek şekilde çevresi yüksek kenarlıklı ve bir tarafı da oluk gibi açık olan, kısaca oluk veya su yalağı veya bir tarafı oluk şeklindeki kenarlıklı bir satranç tahtası gibi bir biçimde tahta bir eşya. Ve hakkında başka da kaynaklar olduğu, çeşitli tarih kaynaklarında geçtiği, ve bir çok müzayedede defalarca satılan yani elde sayısız orjinal örneği olan bir eşya olduğu Nurhan Atasoy, ve Erhan Afyoncu ve tarihçi talebe ve takipçilerinin de maille katılımı yoluyla açıkça ortaya konduğu halde, hala daha “ne işe yarayabilir ki ?” veya “neden elden ele para verilmesin de tahtaya konulup alınsın ?” diye bir seküler ve pragmatist mantık ile böyle bir eşyanın olmayacağını, ve minyatürlerdeki çizimlerdekinin de bu olmadığını iddia edip oradaki iki profesörün dediklerini reddetti  ve alay etti..

Şimdi Murat Bardakçı’nın cahil kafasına o tahtayı vura vura anlatalım ne işe yarayabileceğini.. Tahtaya yazık olacak ama..

N. Atasoy ve Erhan Hoca “Akçe Tahtası”nın varlığını ortaya koydu, ama yazık ki onlar da herhangi bir fikir yürütemediler veya aceleye geldiğinden veya Bardakçı’nın su-i edeb tavırlarından dolayı pek bir açıklama yapamadılar, bu eşyanın sebeb veya faydalarına dair. Şimdi bu babda konuşalım biraz. Bir kere usta bir tarihçi böyle bir eşyayı gördükten dokunduktan sonra; “Hilafet Devleti’nin, Ecdadın; yaptığı hemen her işte bir hayır, bir takım maslahat ve faydalar gözettiği” hakikatini fehm eden hakiki bir tarihçi yekten şunları düşünebilecek bir kapasiteye sahiptir; (Ki, Bardakçı’da belli ki bu kaabiliyet yok!)

1) Madem bu eşya yani “Akçe Tahtası”, Osmanlı’da ta son asrına dek ve halk-esnaf arasında da, yaygın olarak kullanıldı, bazısının üzerinde tarihi de yazıyor zaten; o halde ilk olarak aklımıza gelmesi gereken şey “Elden ele” para alınıp verilmesinin “önlenmesi” için veya bunu “tercih etmeyenlere” kolaylık olsun diye yapılmış olacağıdır. Bunun da çeşitli sebepleri olsa gerek. Ecdadımızın her işinde bir adab, bir ince düşünce ve racon vardır.

2) O halde elden ele alışveriş olmamasında en önemli sebeb, “Mahrem-Namahrem” meselesi olmalıdır. Evet; alışverişlerde kadının parayı uzatırken veya üstünü alırken namahrem erkeğin eliyle temasta bulunmayacağını, ve her zaman da eldivenle sokağa çıkmayacağı veya eldivenle dahi olsa haram erkeklerle temas etmek istemeyeceği malumdur. Müslüman ecdadımız bunu da düşünmüş olsa gerek. Hatta iyi bir araştırma yapılırsa bu tahta uygulamasının ta Selef zamanına Asrı Saadet’e dek uzanan bir aslı olduğu da görülecektir, Allahu A’lem.. Bu bir araştırma konusudur, ileride soruşturacağız inşallah. Zira hem zaten keyfi ve kasıtlı olarak harama el teması caiz değildir, hem de istismara ve tacize de açık bir konudur.

3) Müslüman ve Gayrı müslimler arasında musahafa, yanlış hatırlamıyorsak keyfi olarak yapılırsa kerih görenler olmuştur ulemadan; ve erkek erkeğe alışveriş dahi olsa, gayrı müslim eline temas etmeden para alıp vermeye yarar bu tahta. Zira gayrı müslim eli, ola ki domuz yedi ise kanı-yağı veya içki içti ise onun kalıntısı vs bulaşmış kalmış olabilir. Maddi necaset ve murdar şeyler bir yana, “Müşrikler necistirler” beyanı iktizasınca zaten manevi bir kirlilik zaten mevcuttur. Ve belki bundan sebeb kefere ile keyfi olarak el temasında bulunmamaya da yarar.. Buna dair de ilahiyatçı üstadlarla görüşeceğiz.. Yani gayrı müslimle selamlaşmak ve musahafanın hükmü babında..

4) Herhangi bir kişisel temizlik, hijyen cihetinden de faydalıdır. Ola ki karşıdaki adamın eli herhangi bir şekilde pis olabilir. Herhangi bir necaset veya hastalık vs taşıyor olabilir. Bırakın diğer insanlarla tokalaşmayı, paraya dahi elini sürünce bile derhal gidip elini sabunlayan bunda takıntı derecesinde titiz temizlik hastaları bile hala daha mevcuttur malum.

5) “Kendi elleriyle zelil bir şekilde cizyeyi getirinceye dek savaşın” emri şerifi iktizasınca kefere; mağrurlanmaksızın ve sadaka verir gibi lutfedip verir gibi bir eda ile olmaksızın ezik ve efendi bir şekilde, ve varsa kahyası kölesi adamı vs onlarla yollamaksızın direk bizzatihi kendisi gelip parayı veya malı devlet-i islamiyyenin cizye ve harac toplama memuruna teslim etmesi gerekmekte idi ve buna dair başka da kaideler beyan edilmiştir fıkıh kitaplarında. Yani veren el eliyle verecek, ama alan el bizzat elden-eliyle alacağına dair bir kaide bilmiyoruz. Kısacası zımmi elden ele vermemekle, olası bazı kibirli ahval de önlenmiş olur böylece. Malum bazen bir el diğerinin “avucuna” sayar dökerken metal paraları, adeta “lutfeder” gibi sayıp dökmektedir, bu engellenmiş olur böylece. Bu meseleyi de soracağız inşallah. Yani gayrı müslimden parayı alırken bir nesnenin üstüne bırakıvermesini istemek mi daha cazip idi yoksa elden ele almak mı..

6) Aynı şekilde, herhangi bir sadaka-bağış olmayıp da iki tarafın bildik ticareti şeklinde de olsa, bir el diğerinin “avucuna” saydığında bazen karşıdakini ezici tavırlar ile, böylesi bir beden dili ile paraları avuca sayabiliyor. Çocuğa harçlık veren bir büyük edasıyla veya kölesine lutfeden bahşiş veren bir efendi havasında para verenler oluyor bazı. İşte bu ezme ve ezilme de engellenmiş oluyor akçe tahtası ile.. Nitekim sadaka taşlarında tamamen bu gaye güdülmüştür. Elbette ticarette sadaka-bağış durumu yoktur, ama bazen velinimet de diye tabir edilen alıcı, satıcıya çaka satan bir uslupla parayı uzatabilmektedir, günlük hayatımızda bir çok örneğini görmekteyiz. Tersi de olmuyor değil, esnaf malı ya da para üstünü uzatırken yani.. Akçe tahtası olası bir çok yanlış anlamayı ve şayibeyi bertaraf ediyor böylece..

7) Bu gün bir çok kuyumcu vs esnafın yaşadığı hırsızlık ve gasp vakıasında, ki çoğu sonradan fark ediliyor ve dükkan güvenlik kamerası kayıtlarına dikkatle bakıldığında ortaya çıkartılıyor; bir çok tv haberinde zaman zaman örneğini görmekteyiz; adam bir sürü altını saçıyor ortaya, karşıdaki de avuçluyor hepsini, bu iyi bu kötü bu uygun bu değil derken bir el çabukluğu hile vs yapıp bir şeyleri aşırabiliyor. Oysa ortaya, “gözler önüne” dökülen metal para ve altın gümüş, orada başkaları da varsa kolay kolay çalınamıyor. Ki, “borç alıp-verirken bunu adil şahitler huzurunda yapmak ve kaydetmek” ile hükmü şerifine uyan ecdadımız bu tahta uygulaması ile aynı zamanda böylesi bir fayda da gözetmiş olsa gerek. Yani; bir kese parayı karşıdaki adamın avucuna dökmek veya kendi avucuna döktürmek yerine, “herkesin” direk görebildiği “ortaya“, tahtaya dökmek ve orada parmakla sayıp-ayırıp sonra oluktan kese veya cebe dökmek gayet tedbirli bir davranıştır. Kolay kolay herhangi bir hile yapılamaz böylece ve hak geçmesi olmaz, herhangi karışıklığa, yanlış anlamaya, ve fitneye şayibeye mahal vermez böylece..

8) Son maddede de belirttiğimiz üzere, para sayımında kolaylık sağlar bu türden bir eşya. Murat Bardakçı tarih ilmine ve üstadlarına karşı sui edeb tavırlarıyla geçirdiği yayın sürecinin karşılığında kanaldan aldığı paraları tomar tomar iken herkes gibi sayıyor olabilir, ama elde deste deste metal para olmayacağı böylece sayılamayacağı akıl izan sahibi herkes için aşikardır..

İşte Murat efendi! Al sana ilk anda aklımıza gelen bir çok fayda! Bir kere tarihi kaynaklarda mesela yayında Erhan Hoca da belirtti, Evliya Çelebi’de bahsediliyor; ve elde hala daha numuneleri orjinalleri mevcut bir nesne için “yok” demek buna gerekçe olarak da “ne işe yarayabilir ki” demek sadece gafillerin cahillerin tavrıdır.

Daha bitmedi; bu günde laik dünyada dahi saydığım maddelerdeki, bilhassa 2. ve 4. ve 6. ve 7. 8. maddelerde beyan ettiğimiz gerekçelerle olsa gerek; bütün marketlerde kasiyerlerin önünde modern birer “Akçe Tahtası” sayılacak türden para koyup-alma boşlukları vardır.. Küçük işyerlerinde bakkallarda vs ise hala daha eski model tahta, metal veya naylon mika para tahtaları vardır. Sen hiç marketlere veya bakkallara kuruyemişçilere vs yerlere de mi gitmiyorsun?. Ve bu gün dahi bir lokanta, kafe vs yerlerde para alınıp verilirken elden ele uygulaması aynı maddelerdeki gerekçelerden sebeb tercih edilmeyip, bir menü kitapçığı veya kapak içinde alınıp verilir, bahşiş de aynı şekilde bırakılır. Böylece karşıdaki kişi ezilmiş rencide edilmiş olmaz.

Biz haşa elden ele para alıp vermek basitlik düşüklük veya günahtır demiyoruz, lakin bazen bazı durumlarda bir vecibe bazı durumlarda da bir adabdır, tedbirdir, inceliktir, ve bunun en güzel örneği de işe şanlı ecdadımızın o akçe tahtalarıdır, ki bazı modern uygulamaları hala daha mevcuttur biraz önce bir kaç örnek verdik..

Son söz; öğren de gel !

http://tr.wikipedia.org/wiki/Ak%C3%A7e

Psikolog-Tarihçi /Levent AKINCI

 

Osmanlı’da Akçe Tahtası.
Günümüzde bakkal, kasap, pastane vs esnaf dükkanlarında bir tür modern akçe tahtası olan eşya. Bazen plastik naylon veya bazen de metal olabiliyor.
Akçe Tahtası’nın evrensel ve en modern şeklinden biri. Tüm marketlerde kasiyerlerin yanındaki bu bölmeye para konulup-alınır.
Lokanta, Pastane vs yerlerdeki bahşiş tabakları..
Ücret ödeme, ve para üstünü alma ve de bahşiş için kullanılan defter-menü türü kapaklı.
Çok sayıda kağıt banknot iki el ile deste deste tomar tomar sayılabilir.. Oysa metal paralar için aynı şey mümkün değildir..

Çeşitli tarihi paralar..