Malumdur ki Asr-ı Saadet’den Emevî-Abbasî-Osmanî hilafeti devirlerine ve bu idarelere biatlı olarak bu asrın başına dek gelmiş İslam Ümmeti; Müslüman-Ehli Sünnet Vel Cemaat olan ecdadımız; asla “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyen Yahudiler gibi davranmamıştır. Allah Teala’nın “Emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i an’il-münker” yani hakkı, hayrı, adaleti, iyiliği emredip; batılı, zulmü, kötülüğü, fenalığı yasaklamak hükmü mucibince asla çevresine duyarsız kalmamıştır. Devlet eliyle olsun Ümmet eliyle olsun daima zulüm ve ahlaksızlıklara müdahale edilmiştir.
Mühimme Defterleri dediğimiz payitaht divan toplantı tutanaklarından Şer’iyye Sicilleri dediğimiz Kadı Defterleri’ne, Vakfiye, Ferman, Berat, Nişan, ve sayısız çeşit ve miktarda vesikaya baktığımızda hep bu itikad ve ahlak karşımıza çıkıyor.
Her şeyi Hilafet Devleti’nden beklemeyip kendileri de hukuk ve ahlaka hizmet eden “Mahalle”; sadece rastgele bir arada toplanmış kimseler mekanı ve ahalisi de bir sürü değil; Ümmetin en küçük hücresi olan “Hane” yani aile ile “Ümmet” ve yani Devlet arasında bir ara teşekkül ve yarı resmi bir adlî-idarî-askerî-ilmî birim idi aynı zamanda.. Her Türk asker doğar kelamındaki gibi.. Baktığımızda; Kadı defterlerinde mahkemeye arzedilen bir çok dava ve hüküm kaydında “Mahalle ahalisinin haber vermeleriyle..” veya “Cemaat-i muslimînden falanca kimesnelerin şehadetleriyle sabit olmağın..” gibi sık geçen ifadelerden de anlaşıldığı üzere, birçok zulüm ve ahlaksızlık mahallelinin istihbaratı ve şahitliği ile ifşa olmaktadır, bir çok faili meçhul suç yine mahallelinin cesurca şahitlik yapması sonucu tesbit edilmektedir. Bir çok davada mahallelinin şahitliğine başvurulmaktadır. Devlette olsun halkta olsun bir çok haksızlık ve aksaklık yine mahallelinin aman bana ne deyip geçmemesi, adil ve cesurca şahitlik ve ihbarı, şikayet ve talebi neticesinde açığa çıkartılıp çözüm üretilmektedir. Umumiyetle mahalle eşrafı yani imam, müezzin, molla, seyyid ve şerif ve hoca ve şeyhler ve beyler ağalar başta olmak üzere adaleti ve salahiyeti, emanet ve ehliyeti ile tanınmış kimselerin sözüne evveliyatla itibar edilirdi. Çeşitli davalarda çoğu zaman mahkemeye vekil olarak böyle kimseler gönderilirdi. Keza hanımlar mümkün mertebe bizzatihi kadıya gitmez ya kocası veya babası veya mahallenin eşrafından böyle bir kimseyi vekil tayin eder davalara böylece vekâleten iştirak ederlerdi. Velhasıl mahalleli, bilhassa da eşraf; devletin Kadı, Muhtesib, Subaşı, Asesbaşı ve sair memurlarına muvafık ve mutabık olarak gayrı resmi vazifeli gibiydiler. Huzur ve asayiş, adalet ve ahlak böylece Devlet-Ümmet el ele tesis ve ibka ediliyordu..
Bu arada.. Eklemeden geçemeyiz. Herhangi basit adi kabahatlar, şahsi günah ve ayıplar, veya ifşası fitneye mahal olacak bazı suçlar öyle hemen ihbar edilmezdi. Hatta affedilir, örtülür geçilirdi.. Kabahate göre değişirdi ifşa veya ihfası.. Bazı kimseler fıskı, fesadı, zulmü adet haline getirmiş huy edinmiş veya pervasızca alenen icra ediyor ise onlara karşı ve zararı daha çok çevreye olan kabahatlere karşı harekete geçilirdi. Yani, burada İslam ümmeti ve devleti ve onun keskin kılıcı var haddini bil, insan ol ya da insan taklidi yap! Dercesine.. Yoksa; şimdiki bazı işgüzar gammazlar gibi ispiyon ve nifak ve iftira, ve hasedlik fesadlık üzere işleyen bir mahalle hayatı yoktu. İftira neredeyse yok bile. Var olan suç ve aksaklıklar devlete arzedilirdi, ve onların da bahsettiğimiz gibi, ihbarı vatana millete hizmet olacak durumlarda, ümmetin selametine maslahatına olacaksa, veya hakkını aramaktan aciz zayıflar lehinde vs yani şikayeti ve müdahale edilmesi vacib durumuna gelmiş olan kabahat ve aksaklık durumlarında müdahale edilirdi. Günümüzde tağuti düzenlerinde durum çok farklıdır malum.. Çeşitli müşrikler topluluğu ve sokaklarda köpekler gibi çiftleşen kancıkları ya da tepeden ayağa tırnağa dek çalıp çırpan veya ihanet içinde olanları bırakıp “aha bu terörist” diye evlerinde bir su tabancası bile olmayan muvahhidleri ihbar etmeyi kendilerine marifet ve ibadet edinmiş zındıklar ile dolu islam beldeleri maalesef.. Taşları bağlamış köpekleri salmışlar vesselam.. İslam Devletleri’nde Ümmet ve onun mühim bir teşekkülü olan mahalleli bu gündekiler gibi değildi, tam tersine hisbe görevlisi gibi hareket edip gerçek mücrimlere karşı harekete geçip hakkı, adaleti, ahlakı, haklıyı ve mazlumu koruyup kolluyorlardı.. Bu farka dikkat çektikten sonra..
Dönelim konumuza.. Üsküdar Kadılığına ait 407. Yani 1155-56 (1742-43) seneli defterde rastladığımız bir hükmü nakledelim şimdi;
Üsküdar’da Selami mahallesi ahalisinden ashab-ı arzuhal İmam Mustafa Efen[di] ve cemaatinden Osman ve İbrahim ve Ahmed ve Ali ve sair mazbut’ul-esami […] neferden mütecaviz bî-garez kimesneler derûn-i arzuhalde isimleri mezkûr […] Mehmed ve zevcesi Acem Zeynep kendi hallerinde olmayub dil-âzar daima [ehl-i] ırzın ırzını hetk adet-i müstemirreleri olub mezburândan […] emniyetimiz olmamağla kendülere bi’d-defa’at tenbîh olundukda mütenebbîh ol[ma…] zevcân-ı mezburân mahalle-i mezbureden ihrac olunmak fermân-ı âli [reca] eyledikleri bi’l-iltimas huruz-ı âlilerine i’lâm olundı [fî] 14 [Ramazan sene 1155]
Kısaca özetlemek gerekirse, kişisel herhangi bir kin ve husumeti olmaksızın mahalle eşrafından imam ve cemaatten çok sayıda çeşitli müslüman, bir karı-koca aleyhinde şikayettte bulunuyorlar. Dava şu; bahsi geçen ağzı bozuk adam ve karısı, defalarca uyarıldıkları halde sürekli insanların ırzına namusuna küfrediyor ve bu huylarından vaz geçmiyorlar. Neticede durumdan bezen mahalleli kadıya şikayet edip mahalleden sürülmelerini talep ediyor, kadı da aynen arzuhali babıâliye gönderip cevap istiyor. Neticesi yazmıyor ama muhtemelen gereği yapılmış ve fitne fesad yayan ve insanları inciten bu seviyesiz çift mahalleden sürülmüştür.
Derûn-i arzuhalde mestur’ul-isim olan Hatice ve zevci Yusuf kendi hallerinde olmayub nam-ı mahrem kimesneleri menzillerine alub ihtilât etmeleriyle mezburândan emîn değiliz deyu mahalle-i mezbure ahalisinden mazbut’ul-esâmi cemaat-i müslimîn ihbar ve mahalle-i mezbureden ihrac olunmaları babında fermân-ı âli reca eyledikleri bi’l-iltimas huzur-ı âlilerine i’lâm olundu fî 17 Şa’ban sene 1155
Yine bu hükümde de görüleceği üzere, bahsi geçen çift, nikah düşen namahrem kimseleri sürekli evlerine almaktadırlar. Belki misafirlik ziyaret vs demiştirler, ve bir müddet sonra devam edince artık bu şüpheli durum sıkıntılı görülüp mahallelice devlete arzedilmiş belli ki. Her ne kadar da zina edilip edilmediği bilinmemekte ise de hadise mide bulandırmış olmalı ki tedbiren sürgünleri talep edilmiş..
İslam topraklarına çöreklenmiş ve “Biz laikiz, burası özgürlüklerin ülkesi” diyen tağutların ve onlara aşık kafirlerin kör gözü çıksın sağır kulakları çınlasın! İşte şanlı ecdadımız böyle idi! Değil herhangi birimizin kapı komşusunun evini adeta kerhaneye çevirmesi, veya yan komşusunun evini meyhaneye bara çevirmesi, değil sokaklarda müşriklerin donlarının dantelinin ayrıntısına markasına dek hatta donsuz ..jinalarını gözümüze gözümüze sokması, değil kerhane meyhane, değil tv kanalizasyonlarından gazete ve bilbordlara internete vs her bir yerden rezalet fışkırması, değil kimi sekülerist kimi skolastik çeşitli zındık fırkaların veya ateist veya lgtblilerin gövde gösterisi yapması ve mukaddesata alenen küfretmeleri, değil cafe flört fuhuş; işte; belki haremlik selamlığa kaç göçe riayet ederekten yapılan bir misafirlik durumunda bile az bir şüpheli durum olmayagörsün anında devlet-millet birlikte müdahale eder ve hukuk ve ahlak omuz omuza yol alırdı..
Elbette adeta hukuk kabuk ahlak özdür. Elbette hem dıştan içe hem içten dışa talim terbiye gerekmektedir. İkisi birlikte gerekmektedir. Elbette her şey yasa ile olmaz, insanların ilahi hükümleri ve fıtrî, örfî ve evrensel ahlak ilkelerini içselleştirmesi ve bu cihette bir eğitim öğretim gerekir. Fakat Şeriat ahlakın ve şahsiyetin yetişmesinde yegane garantördür. Bizim yegane töremiz, namusumuz, şerefimiz, raconumuz Şeriat-ı Muhammedî’dir! Şeriatsız bir küfür toplumunda ahlak da neşvü neva bulmaz, şahsiyet de! Bulmuyor da işte! Bir başka başlığımızda nakletmiştik, şehirler ayrı sapıtmış kasaba ve köyler ayrı sapıtmış.. Sekülerler ayrı sapıtmış muhafazakarlar ayrı sapıtmış!..
https://www.ayncalut.com/beseri-nizamlar-ve-kokusan-halklar/
Psikolog-Tarihçi / Levent AKINCI