Bu ne hazin bir bilmece
Burda gündüz orda gece
Bir vatandır iki hece
Darusselam gözüm Açe..
…
Eğilmedi boynu Haç’a
Korkmadan hep geldi Hacc’a
Akıncı der varam uca
Uc beyliği bizim Açe..
…
Sumatra adasının kuzey batı burnu olan Açe, ‘Serambi Makkah’ yani Mekke Kapısı sıfatıyla anılır. Zira Patani, Johor, Moro, Java, Brunei ve tüm diğer adalar ve sahiller ahalisi yani şimdiki Malezya, Endonezya, Filipinler, Tayland, Brunei, Papua vs ülkelerdeki Islam halkları; eskiden Hacc’a sadece deniz yoluyla gidebiliyordu. Ve bütün gemiler günlerce Açe’de bekleyip belirlenen vakitte hep birlikte filo olarak topluca yola çıkar ve Cidde’ye vs demir atar oradan da kara yoluyla Mekke’ye varırlardı. Dönüşte de yine aynı şekilde topluca Kızıldeniz ve Hint Okyanusu aşılarak ilk durak Banda Açe yani Bender Açe olurdu. Bender liman demek. Açe limanında soluklanıp ikmal yaptıktan sonra Banda Açe’liler hariç tüm diğer gemiler geldikleri ülkelere adalara ve sahillere doğru devam ederlerdi. Bir ucu Singapur öbür ucu Açe olan Malakka boğazı çok mühim ve stratejik bir yerdi. Bizim İstanbul ve Çanakkale Boğazları gibi. Veya Cebelitarık boğazı gibi.. Moro, Johor, ve Brunei’den Cava adalarına Patani sahiline dek civarda çeşitli islam devletcikleri bulunurdu fakat hepsinin en güçlü ve nüfuzu en fazla olanı Samudra/Sumatra adasındaki ‘Samudra Passai’ ve daha sonra da ‘Açe Darusselam Sultanlığı’ olan Sumatra İslam Devleti idi. Osmanlı Halifesi Süleyman Rahimehullaha yazdığı biat ve yardım talebi içeren mektupta Açe Sultanı Alaaddin Şah Rahimehullah da bunu ifade etmiş zaten mektubunda. Buralarda başka da emirlikler var ama hepsi sizin kullarınızdır diyerek hepsi adına yazıştığını ortaya koymuştur. Zaten bahsettiğimiz gemiler topluca yol alıyordu ve hepsinin de halkı vardı içlerinde. Ve bir süredir Ümit burnunu keşfederek doğuya musallat olmuş olan Haçlı Sömürgeci köpekler okyanusta ve boğazda hepsine de vuruyordu. İstanbul ve Açe kardeşlik hikayesi böyle başlar. Bu makalede bunu açacağız biraz..
Çeşitli Açe’li kardeşlerimizle zaman zaman temaslarımız oluyor. Müminler kardeştir hükmü mucibince, ve bu bahiste hazırda tarihî bir kısım bağlar da var iken kaynaşmak, ve yeniden Türk-Açe dostluğunu ihya etmek gayesiyle, ve Hilafet’in birinci derece varislerinden olma mesuliyetiyle, müslüman halklar arasında bir ülfet hasıl olması yolunda köprülerden bir köprü olmak için, çeşitli İslâm memleketlerinden kardeşlerle olduğu gibi Açe’li kardeşlerle de dostluklarımız var.
http://www.adimlardergisi.com/ummetin-iki-yigit-hanimi-ve-atlantikten-pasifike-islam-denizcileri
Ümmetin İki Yiğit Hanımı
Açe hakkında ve “Açe’li Şehide Amiral Malahayati ve Fas’lı Melîke Seyyide el Hurra” hakkında yazmış olduğumuz “Ümmetin İki Yiğit Hanımı” başlıklı kısa makale ve bazı dostluk videolarımız, çeşitli sosyal medya mesajlarımız, Açe müslümanlarında büyük makes buluyor. Tabiri caizse Türk’e susamışlar resmen. Çok sayıda hissiyatlı mesajlar alıyoruz. Bir iki örnek ilişiktedir. Çeşitli sosyal medya hesap ve gruplarında yüzlerce iltifat ve teveccühe mazhar olmanın sevinci içindeyiz.
Bu teveccüh bu tezahürat bizim kaşımıza gözümüze değil tabiî ki. Defalarca Müslüman Açe ve onun şahsında şimdiki Malezya, Brunei, Filipinler, Endonezya denilen tüm bu adalar ve sahil memleketlerinin Müslüman halklarına yardımlar yapan Hilâfet Devleti Osmanlı’ya bu teveccüh..
“Ne zaman geleceksin ey Türk? Yine gelin ey Türkler!” Gibi ağıt ve serzeniş kabilinden çok mesajlar alıyoruz. Çok ibretlik ve hazin yazışmalarımız oluyor bazen sosyal medyada. Veya sosyal medyadaki Açe’li hesaplarda şu videodaki gibi canımızı acıtan sohbetlere belgesellere denk geliyoruz bazen.
https://www.facebook.com/ProfFaridWajidi/videos/772279283586478/
Canımızı acıtıyor, çünkü uzerimize düşen büyük bir mesuliyet var. Büyük davanın hakkını veremedigimiz gibi bir acı hakikatle yüzleştiriyorlar bizi.
Türk olsun, Arap olsun; donanmada olup Açe’ye yardım için gönüllü giden nice Osmanlı gazisi, şehidi ve aliminin kabirleri hâlâ daha Açe’dedir. Açe ve İstanbul münasebetlerine şahit olarak bu kabirlerden başka sayısız vesika vardır. İki tarafın da arşivleri bilgi, belge doludur. Açe Darussalam Devleti ve Osmanlı Halifeliği münasebetleri hakkında bir çok kitap, tez, makale yazılmıştır. Sadece Osmanlı 7 numaralı Muhimme defterinden, birazdan bahsedecegimiz sefer ile ilgili hükümleri bile okuyan biri, Osmanlı’nın bu kardeşlerimizi ne kadar önemsediğini, ne kadar çok ilgilendiğini ve yardım için uğraştığını görecektir. İnternette de bulmak mümkündür 7 nolu mühimmeyi. Ki, bu hususta en mühim kaynak odur. Bir çok daha vesika, kitap, belge ve araştırma vardır Açe üzerine.
Meraklıları oralara havale ederim. Ve de şiddetle tavsiye ederim. Açe’li kardeşlere, bayrağını bile hâlâ daha bire bir yaşattıkları Türk halkının çoğunun Açe’yi bilmediğini söylediğimizde hem çok şaşırıyor hem de çok üzülüyor, hüzünleniyorlar.
Yazık; Hilâfet bitirilip, imame gidip, ip kopup, tesbih taneleri dağılınca, tağutlar asrında ümmet birbirine yabancılaştırıldı, hatta bazı bölgelerde halklar düşman edildi.
Malûmdur ki Asr-ı Süleyman da denen 16. yüzyıl Osmanlı’nın zirve devirleridir. Atlantik ve Akdeniz’de Haçlı’ya darbe üstüne darbe vuran ve Fas’ta Portekiz Kralı Don Sabestian’ın leşini seren ve Cebelitarık boğazını İspanya ve Portekiz’e dar eden Hilâfet donanmasını, aynı dönemde aynı Portekiz keferesi sömürgecilik için gidip musallat oldukları Güney Doğu Asya müslümanlarının yanında Hint ve Pasifik sularının karıştığı Malaka boğazında da görünce şok olmuşlardı. “Burada da mı karşımıza çıktılar?” diyerek korku ve dehşet içinde kalmışlardı. Yağma hevesleri kursaklarında kalmıştı… “Ümmetin İki Yiğit Hanımı” başlıklı mezkûr makalemizde ve bilhassa “Endülüs Düşerken” başlıklı videomuzda bu hususları epey anlatmıştık. Meşhur olan dört büyük Hint seferi olsa da, küçüklü büyüklü daha pek çok seferlere ve zaferlere imza atmıştır istanbul..
Akdeniz’e sığmayan, Atlantik, Hint ve Pasifik sularında gaza eden Leventlerin bu deniz sefer ve yer yer zaferlerine muvafık olarak; karada da Akıncılar küffarla aramızda adeta tabii bir sınır olan Alp dağlarını aşıp Avrupa içlerine hudut ötesi akınlar yapıyordu… Haçlı Sömürgeci Avrupa, Haçlı Seferleri’ne ters yönde Akınlar ile kendi kapısının önünde yenilip duruyordu… “Mazluma halim selim, zalime Yavuz Selim!”… Bizim düsturumuz bu idi, ve Haçlı Seferleri ile İslâm akınları arasındaki farka tüm dünya tanıktır.
Ayetteki “Müminler Kardeştir” emri ve benzer emirler mucibince, ve “imâm kalkandır” hadisi mucibince Halife Sultanlarımız Maşrık’tan Mağrib’e, Atlantik’ten Pasifik’e, nerede bir Müslüman feryad etmişse elinin yettigi kadar derhal imdadına koşmuştur.
Hülasa; bu makalemizde hem uzaktaki küçük ve şirin vatan Açe’ye, hem de şu hususa dikkat çekmek istedik. Rafiziler yüzünden geciken Açe seferimize…
Bildiğimiz gibi Osmanlı Halifeleri Açe’ye defalarca yardım göndermiştir. Tâ, Halife Sultan 1. Selim devriyle başlar ilk temaslar. Ve Halife Sultan Süleyman devrinde de gidiş gelişler, çeşitli ziyaretleşmeler ve yardım göndermeler olmuştur. Sonraki asırlarda da hep devam etmiştir küçüklü büyüklü ziyaretler ve yardımlar… Tâ ki Devleti Aliyye yıkılana dek devam etmiştir bu kardeşlik.
Endülüs’ten Doğu Turkistan’a, Fas’tan Balkan’a, Kürdistan’dan Kafkasya’ya, Gücerat’a, Semerkant’tan Kaşgar’a, Habeş’ten Açe’ye tüm memâlik-i İslâma dâima kalkan ve intikamlarını alıcı bir pençe olmuştur İstanbul. Kanadını ümmete gelen oklara hedef yaparken pençeleri de küffarın böğrünü delen bir kartal gibi.
“Endülüs Düşerken” başlıklı dersimizde epey bir anlatmıştık:
Evet; Açe’ye asırlar boyunca çeşitli yardımları olmuştur İstanbul’un. Bu yardımlardan birisi ve en külfetli ve kesretli olanı da 1567 tarihinde başlatılan deniz seferidir. Halife Sultan 2. Selim Açe’ye gönderilmek üzere bir donanma tertib ettirmişti. Başına da Kurdoğlu Hızır Reis’i tayin etmişti. Osmanlı Devlet nizâm ve ihtişamını burada da bir kez daha görüyoruz; Sultan Selim, Mısır ve Yemen Beylerbeyilerine, ve Rodos, Aden, Cidde Beylerine, Mekke Şerifine; her birine ayrı ayrı fermanlar göndermiş ve; hazırlanan donanmaya ve İstanbul’dan yolculanan Açe Elçisi’ne oralarda her tür kolaylıkları sağlamalarını, at, silah, top, barut vs her türlü talebine karşı zorluk çıkarmayıp lâzım yardımı yapmalarını emretmişti.
Mısır Süveyş’te gemiler ve bütün hazırlıkları tamamlanmak üzereydi. Ve Halife’nin bir de mektubu vardı Açe Sultanı Alaaddin’e verilmek üzere..
Tam harekât başlarken…
Yemen’de Rafızîler isyan etmişti. Açe’ye gidecek olan donanmaya yine Kurdoğlu Hızır Reis’in emri altında Süveyş’ten hareket edip derhal Yemen’e gitmesi emredilmişti. Yemen ve bilhassa Aden, Hint, Gücerat ve Açe ve diger islam halklarına yardım, ve oralardan gidip gelen Hac ve ticaret gemilerinin ve Hicaz ve Kızıldeniz’in emniyeti cihetinden mühim bir askeri liman idi Hilâfet için. Yani bu isyan bastırılmak ve başta Aden limanları olmak üzere Yemen’in kontrol altına alınması mecburiyeti sozkonusu idi. Yemen’e giden Kurdoğlu, isyanı bastırmada, orada Yemen içlerindeki Özdemiroğlu Osman Paşa ve Sinan Paşa kuvvetlerine denizden destek verip Aden’i zaptetmişti… Bu arada gecikmenin sebebini izâh edip ve bir sonraki seneye yeni bir donanmanın hazırlanıp geleceğini mektupla Açe’ye haber vermiş, ve her şeye rağmen iki gemiye doluşturdukları topları, tüfenkleri, barut vs mühimmat ve top döküm ustalarını aceleden göndermişti Osmanlı.
Bu sırada Portekizli sömürgeciler Güney Doğu Asya’da adalara ve Açe gemilerine saldırmaya devam ediyordu, Hacc’a gidilemez hale gelmişti. Osmanlı bu Rafızî fitnesi ile bir sene kadar vakit kaybetmişti. Buna mecbur kalmıştı. O sene o iki gemi hariç yardım gelemedi Açe’ye. Fakat bir sene kadar sonra ikinci bir donanma hazırladı Osmanlı. Başında Seyyid Kemal Reis vardı. Ve sonunda Açe’ye ulaştı filomuz. Bir sene kadar, hatta biraz daha fazla galiba, gecikmişti. O kritik dönemde Rafızîler bize bir sene kaybettirmişti.
Bir de Açe’ye komşu bazı mürted hükümdarların Haçlı ile işbirliği vardı. Onlar da o ihanetleriyle Açe Darusselam devletine çok kan kaybettirmişti. Asrımızda ise modern sömürge devleti Laik Endonezya zulüm ediyor; kendisinden vaktiyle din öğrenip kılıç kuşandığı Açe’lilere! Müslüman adalar halklarını, yönetimin zalimliklerinden berî duran yüzbinlerce kardeşlerimizi tenzih ederiz. Biz halkları değil Cakarta idaresini ve kuklalarını kınıyor, telin ediyoruz. Sömürge devleti Endonezya, hem Açe’de islam hukukunun tam olarak uygulanmasına izin vermiyor hem de yeraltı ve yer üstü tüm kaynaklarını sömürüyor. Ki, bölgenin en zengin madenleri buradadır.
What Kind Of Unity ?
Yemen’deki o isyanlara Özdemiroğlu Osman Paşa ve Sinan Paşa son verdi. Yemen tamamen kontrol altına alındı. Yıllar sonra Özdemiroğlu Osman Paşa, İran Rafızîlerine yani Safevîler’e karşı da çok savaşlar yaptı ve hep kazandı. Rafızîler burada da şöyle vakit kaybettiriyordu Osmanlı’ya; malûmdur ki Osmanlı, Avrupa devletleri ile savaşıyordu. Osmanlı ne zaman Avrupa’ya akın yapsa veya Batı hudutlarında kritik anlar yaşasa, Rafızî İran arkadan Osmanlı’ya saldırıyordu. İşte, o dönemde de İran seferleriyle Osman Paşa Rafızî Safevîler’i durdurdu. Sonra Halife Sultan 3. Murad onu Sadrazam yaptı. Allah bütün bu atalarımıza rahmet etsin. Baba Özdemir Paşa ve oğul Osman Paşa… Biri Yemen fatihi biri de İran fatihi. Şu makalemizde evvelce yazmıştık:
ÖZDEMİR PAŞA VE ÖZDEMİROĞLU OSMAN PAŞA
Özetle; Rafızîler tarih boyunca böyle idi. Biz müslümanlar; Portekiz, İspanya, Kutsal Roma Germen Imparatorlugu, Habbsburglar, Venedik, Rusya ve diğer Haçlılara karşı savaşırken, Rafızîler sürekli ahidnamelere ihanet etti. Ve bizi sırtımızdan vurdu. Böylece tüm ümmete kan kaybettirdi. Al işte, yukarıda bir örneğini daha anlattık. Adamlar şer, zarar, ziyan sadece.
Endülüs’e yardıma koşarız, İran Rafızîleri, Şah İsmail Safevîsi sırtımıza hançeri saplar. Açe’ye sefer ederiz Yemen Rafızîsi Topal Mutahhar ayağımıza takılır.
Mecusî İran bu gün de Irak ve Suriye’de katliam yapıyor. Yemen ve Bahreyn’e el attı. Lübnan ellerinde. Dün Haçlı ile, Moğol ile işbirliği yapan Rafızîler bu gün kâh Amerika ile beraber Afganistan işgâlinde işbirliği yapıyor, kâh Rusya ve Çin ile işbirliği içinde Suriye ve Irak’ta, Yemen’de müslüman katlediyor… İhanetin bir diğer ayağı da Hainulharemeyn mürted Suudi Kraliyeti. O da ayrı bir belâ oldu bu ümmete.
İslâm ümmetinin yiğitleri; Muhammed Alparslan, Selâhaddin Eyyubî, Zahir Baybars, Yavuz Selim, Kanunî Süleyman, Murad ve daha nice İslâm emirinin ortak özelliği; bir yandan işgâlci aslî kâfirlere karşı savaşırlarken bir yandan da başta Rafızîler olmak üzere zındık ve hainlere karşı savaş veriyorlardı… Ne oluyorsa hainler yüzünden oluyor.
Ehli Sünnet itikadını ve tarihimizi iyi öğrenelim. Rafızîlere, İran’a karşı dikkatli olalım. Açe’den Nijerya’ya, Türkistan’dan Kürdistan’a, Habeş’ten Sudan’a; hiç bir İslâm beldesinde İran veya Suudî propagandasına asla fırsat verilmemelidir!
Bir de laiklik ve demokrasi denen tuğyana karşı ayık olmalıdır ümmet. Çünkü Rafızîler veya Suudîler belli beldeleri ifsad edebilirken, “Allah’ın hükümlerine savaş açmak” olan, ve “biz üç beş mebus, yani üç beş beşer; bir araya gelip kafa kafaya verdik miydi, her bir helâli yasak ve her bir haramı da yasal yapabiliriz, buna hakkımız var” demenin öbür adı olan demokrasi küfrü ile, bu gün tüm İslâm memleketleri ifsad edilmektedir..
Açe’ye dönersek; Atlantik ve Akdeniz sularında Osmanlı Hilafet donanması tarafından işi bitirilen Portekiz; Pasifik ve Hint sularında da gerilemeye başladı ve nihayetinde elini eteğini oralardan çekti. Portekiz kralı Don Sabestian ve kumandasındaki Portekiz ve İspanyol ve mürted işbirlikçiler ordusu Fas’da Kasralkebir yani namı diğer Üç Kral savaşında Osmanlı Gazilerince itlaf edilince Portekiz Fas’dan Cebelitarık’tan ümidini kestiği gibi, bir süre sonra Türk ve Açe gazilerinin Açe ve Malaka sularındaki mukavemeti karşısında da erimeye başladı. Ve bu kez bir diğer Haçlı sömürgeciler leş kargası gibi üşüştü Açe’ye. Hollanda ve daha sonra İngiltere. İslam ansiklopedisinin Açe başlığından şu muhim kısmı nakletmeden geçmeyelim dedik:
https://islamansiklopedisi.org.tr/ace
“Ayrıca Hollanda ve İngiltere arasında imzalanan Sumatra Antlaşması sonucunda Açe toprakları Hollanda’nın payına bırakıldı. Bu antlaşmadan cesaret alan Hollanda 26 Mart 1873’te Açe İslâm Sultanlığı’na beş maddelik bir ültimatom vererek İstanbul’daki HALİFE ile münasebetlerin kesilmesini ve İSLÂM’ın sembolü olarak kabul ettikleri HİLAL ile YILDIZın Açe bayrağından çıkarılmasını istedi. Açe müslümanlarının bunu kabul etmemeleri üzerine Hollandalılar savaş ilân ederek 5 Nisan 1873 günü Benderaçe kıyılarına çıkarma yaptılar. Bu şekilde başlayan Hollanda-Açe savaşları uzun yıllar devam etti, hatta dönemin milletlerarası siyasî sahnelerinde de büyük yankılar uyandırdı”
Levent AKINCI
El Turkî / Istanbul
Putra Aceh/Açe’nin Evladı










