“Batinîlik” ve İbâhilik, tarihimizde zuhur etmiş ilk Laiklik de diyebileceğimiz bir Zındıklıktır. Umumiyetle Şiilik menşeli olsa da bazen bir kısım Sufilikte de bazen bir kısım Felsefecilikte de “Batiniliği ve İbâhiliği” görmemiz mümkün. Bilhassa da günümüzde.
Şöyle misal vereyim; Kur’an’ın ve Hadisler’in ve onu tefsir ve şerh eden Eserler’in yerine, sözde “Kalbi-Sezgiyi” esas tutan Sufiler de, sözde “Aklı-Bilgiyi” öne alan Modernistler de, Allah’ın hükümlerini lisanıkal veya lisânıhâl ile reddetmede, ve dini lafzen değilse de manaen tahrif etme çabasında müşterekler.
Çeşitli makalelerimizde de zaman zaman bahsettigimiz üzere, tabiri caizse “Skolastik-Dogmatik” olan bir kısım Sofiler ile “Seküler-Septisist” olan Mealciler, birbiri ile bir kayıkçı kavgası içinde ve birbirinden beslenen ifrat ve tefrit kutupları, hastalıklı uçlardır. Fakat umumiyetle “Tağutlara olan aşkları ve Şeriatı hükümsüz bırakma çabaları” benzerdir.
Şu farkla ki; bir taraf güya akıl bilim adına öbür taraf da güya kalp sezgi keşf adına kendi hezeyanlarını vahyin önüne geçiriyor.
Ayette bahsi geçen “Haham ve Rahiplerini ilah edinen” Yahudi ve Hristiyanlara benzeyen sezgiselci mistikler ile, bir başka ayetteki “Hevasını ilah edinen” tarifine uyan bilişselci felsefeciler iki noktada birleşiyorlar. Bu birbirinden beslenen iki hastalıklı zıt iki meselede müşterek.
Birincisi Allah’ın emir ve nehiylerini hükümsüz bırakma çabaları, ve ikincisi de kul uydurması hezeyanlara, ideoloji ve kurallara, ister kendi hevalarına ister tabi oldukları tağutların cibtlerin icat ettiği kaidelere uymaları..
Allah’ın sözlerine manaen tahrif yoluyla hatta bazen şatahatla vs adeta savaş açarlar, ve onun yerine kul sözlerini tercih ederler. İster kendi düşünce ve sözleri, isterse peşine düştükleri şeytanların sözleri..
Bildiğimiz gibi Haçlı Seferleri sırasında kurulan Tapınak Şövalyeleri Haçlı Avrupa’nın bir tür imtiyazlı özel birlikleri idi. Dönemlerinde Salahaddin Eyyubi rh ve Zahir Baybars rh tarafından Kudüs ve Antakya’da itinayla kılıçtan geçirilmişlerdi. 1314’te resmen sonra erseler de esasen fiilen devam ettikleri de söylenebilir. Zira Halife Sultan Süleyman rh ve Barbaros Hayreddin rh tarafından Mohaç ve Preveze ve daha bir çok İslam emiri tarafından bir çok yerde bir çok defa mağlub edilen Şövalye ve Korsanlar bir şekilde bu Tapınakçıların ‘mânevi’ varisi idiler.. Zaten Osmanlı’nın Mohaç, Preveze gibi en az on büyük zaferi Avrupa’nın toplanıp birlikte geldiği Haçlı seferi gibi bir ittifakı kendi kapısı önünde durdurup tokatlama idi.
Bu arada, hemen araya sıkıştırayım; Tapınakçılar Haçlı seferleri sürecinde, islam cografyasında türemiş olan Batini Haşhaşileri de tanımışlardı. Hatta bu temas hakkında çeşitli kitaplar makaleler de var. Onlardan etkilenmiş olmaları çok muhtemel gözüküyor..
14. yüzyılın başında Fransa kralı Philippe, Papa’yı da yanına alarak Tapınak Şövalyeleri’ne bir darbe yapmıştır. Darbe demek mümkündür bu operasyona, çünkü bu banker çetesi neredeyse tüm Avrupa’yı parmağında oynatır halde idi.. Dinin Yoksul Şövalyeleri hiç de öyle yoksul değillerdi.. Bankerdiler.. Ayinlerde bir puta tapmak, kutsallara hakaret, eşcinsel olmak gibi bir sürü pislikle anılan bu örgüte büyük bir operasyon başlatmıştı kral. Ve sorgu ve soruşturmalarda aslında sadece Tanrıya değil belki Şeytana da taptıkları, garip rituellerinin olduğu, yani kısacası bildik Hristiyan inancında olmadıkları ifşa olmuştu. İtiraf ettikleri en önemli iki ayrıntıdan biri, ayinde bir puta tazimde bulundukları idi, diğeri de, o gizli kabul ayinlerinde Haç’a tükürdükleri idi!
Haç’a tükürmek mi? Yahu bu adamlar Haçlı seferlerinde öncüler olarak zuhur etmiş ve göğsünde Haç olan kıyafetleri ile meşhur şövalyeler değil miydi? Dediğinizi duyar gibiyim..
Evet. Öyleler. Peki “Zahir”de Haç’ın askeriyiz diyerek iş kotaran bu Tapınakçılar “Batın”larında hangi gizli inancı taşıyor olabilirlerdi, ve Haç’a tükürerek neyi kanıtlamaya çalışıyorlardı?
Buna döneceğiz. Önce şu ayrıntıyı da sıkıştıralım araya; Fransa kralı Philippe, 1314’te Tapınakçılar’ın büyük üstadı dedikleri Jacques de Molay’i infaz etmişti. Nerdeyse beş asır sonra 1792 Fransız devrimi sırasında Kral 16. Luise’nin giyotinle kafası kesilmişti, kralın kafası kesilince, dediklerine göre kim olduğu bilinmeyen biri “Jacques de Molay! İntikamın alındı” diye bağırmıştır..
Dönelim şimdi tapınakçıların neden haça işediğine..
“Dinin Zahirine küfretmezsen Batınına ermiş olmazsın” veya “Batınen ermiş aydınlanmış olan, zahiri hüküm ve şeairden azad olur”..
Evet, sâde bir ifade ile demek gerekirse felsefeleri buydu.. Dinin Zahirini, Hükümlerini ve Şiarlarını simgelerini hafife almaz küfretmezsen şekle takılı kalmış ve Batınen Manen aydınlanmamışsın demekti..
Böyle olduğunu sanıyoruz. Tapınakçılar tam olarak böyle miydi değil miydi yanılabiliriz, ama bizde birilerinde böyle bir felsefe var, onda eminiz.
Evet bunun bizdeki zındıklardaki karşılığı Batınîlik ve türevleri olup; bilâteşbih “Şeriat”ı terk etmez ve ona sövmezsen “Hakikat”e Marifete erişmiş değilsin demektir! Bizde türeyen keferelerdeki felsefe de buydu!
“Hakikat ve Marifet ehli, Şeriat’tan muaftır, Şeriat avam içindir” gibi bir düşünce islam tarihinde zaman zaman görülmüş ve bu gibi zenadıkaya Alparslan, Salahaddin, Baybars, Selim, Süleyman gibi islam Sultanları Kılıçla, İbni Teymiyye, Ebû Suud gibi alimler de kalemleriyle gerekli mudahaleyi yapmışlardır.. Günümüzde laik idareler altındaki islam ülkelerinde ise bu tür küfrler eskiye göre daha sık görülmeye başladı..
Haşa; “Salat, Hacc, Savm, Tesettür cahiller içindir, bunlar şekil sadece, biz Hakk’a vasıl olduk, Şeriat bizi bağlamaz” gibi nice küfr sözler ve hatta daha galiz hakaretler yani “Şatahat”lar sadır olan Batiniler, sadece bu sıfatla anılanlardan ibaret değildir. Yani kişinin ben batiniyim demesi gerekmez öyle olması için. Bir fiiliyat ve zihniyetten bahsediyorum. Bir çok tarikata ve tasavvufçuya zaman zaman sirayet edip sızan bu zındıklık bazen bazı gerçek ariflerin hikmetli sözlerini hatta doğrudan ayetleri hadisleri manaen tahrif ve istismar etmeye çalışarak yol almaktadır. Bazen birilerine softa yobaz bazen riyakar diye tenkide başlayıp ama bir kısım insanların dindeki hatalarını saptırmalarını istismarlarını bahane ederek doğrudan dine ve hükümlerine saldırı olarak devam etmektedir.
Bazen Batinî, bazen Haşhaşi, bazen Hurufi, bazen Bektaşi bazen Kemalist bazen de Mealci Modernist vs olarak karşımıza çıkan bir zihniyetten bahsediyorum.
Başta da dediğim gibi; ister sezgici ister bilgici olsun, Tevhid itikadına muhalefette, Allah’ın Hükümlerini reddetmede, ve adeta manaen tahrif etmede ve mevcut muasır tuğyana biat etmede, modern birer Batini-İbâhi olmada hepsinin müşterek olduklarını görüyoruz.
Allah’ın isimleri ve sıfatları ve ayetleri hakkında bir yahudinin bile demeyeceği şeyleri ve en galiz küfrleri sözde tefsir yorum diye yazan söyleyen bu ibahî batinî zenadıkanın kimisi bunu bana dendi ki, içime doğdu ki vs sezgisel takılarak yapıyor; kimisi de aklıma geldi ki, mantiken böyle olmalı vs bilişsel takılarak yapıyor.
Namaz, Oruç, Hacc, Cihad, Tesettür ve Haremlik Selamlık uygulamaları, Alkol yasağı, Zina yasağı vs cümle hükümlerde, ilahi emir ve yasaklarda hep kötü örnekler vererek ve cahil mukallid veya ahlaksız munafık bir kısım sözde dindarları vs öne sürerek hükümleri adeta soyutlaştırıp buharlaştırıp zındıkça yorumluyorlar.
“Namaz kalben anmaktır, Oruç eline diline beline hakim olmaktır, Hakk Kudüs’te Mekke’de Hacc’da değildir, bizim kıblemiz insan, Önce kalbini düzelt, Niyet önemli”.. Vs hezeyanlar ile dini hükümsüz bırakmaya çalışıyorlar.
Sanki biz zahiren bedenen oruç tutarken manaen de ihlas ve tefekkür ile, adeta elin orucu dilin orucu gözün ve gönlün orucu da şu şu kötülüklerden kaçınmaktır aman dikkat edeyim.. Demiyor ve bu derinliği takvayı reddediyoruz gibi bir imaj veriyorlar şeytanlar! Sanki biz Hacc’a haşa Hakk Teala’nın zâtını görmeye gidiyoruz. Sanki emir ve yasaklara riayet edenler, zahirde hükümlere boyun eğenler batından mânâdan ihlastan nasipsizdir, zikredenler fikirden ve ihlastan nasipsizdir? Yani namaz kılıyorsan adeta hakk rızasına eremezsin sen sadece şekilcisin.. Namaz aslında bir simge, o şu demektir, oruç bir simgedir bildik aç kalmak değildir. Tesettür sizin bildiginiz örtünme değildir, kurban o değildir… Böyle sayısız hezeyanla emir ve yasakları hükümsüz bırakmak istiyorlar..
Meselâ ‘Salat malını paylaşmaktır’ diyen malum Komünist Modernist de, ‘Salat kalpte içte olan bir şeydir’ diyen bir Kemalist Sosyete Şeyhi de özünde aynı Batinilik küfrüne düşmüş demektir..
Allah Teâlâ anılınca ‘Celle Celalühü’ demeye karşı çıkan, bunun haşa Rabbi ile arasına protokol koymak olduğunu iddia eden veya Resûlullah Aleyhisselâm anılınca selatuselam edilmesine dil uzatıp ‘Salavat Yağcılıktır’ diyen, öte yandan bir kısım tağut kullara sayın muhterem beyefendi vs bir sürü unvan elkab ile tazimde bulunan o alçak belam Modernist de; Allah ve Resulu hakkında ‘Küstahça ifadelerde ve şatahatlarda’ bulunan ve buna da yok naz makamı yok sekr hali yok efendim cezbe hali bilmem ne hali diyen samiri Sufi de; bir yerde aynı Batinilik ve İbahilik küfrüne düçar olmuşlardır..
Allah Teâlâ için haşa ‘Ete kemiğe büründü, şeyhim olarak göründü’ diyen veya ‘Bana zuhuratta şöyle göründü ki’ diye gaibden haberler iddia eden kâhinlik yapan veya rüya yoluyla uydurma hadisleri tashih etmeye çalışan ve kullanışlı av köpeği olan o malum Mistik ne kadar Batini ve İbahi ise; ‘Şu âyet benim fikrime göre şu anlama geliyor, bana göre şu âyet şunu anlatıyor’ vs cırlayan gizli deist Modernist de o kadar Batini ve İbahidir, bir yerde ikisi de aynı yolun yolcusu.
Salat ayeti aslında şunu simgeliyor, Savm emri aslında şöyle bir mesaj veriyor, Cihad ayeti şunu demek istiyor.. Gerek haber âyetlerini gerek ahkâm ayetlerini böylece hevâsına göre yorumlayanlar, bunu ister mistik yollarla ister felsefi yollarla yapsın; şüphesiz ki din tahrifçisi bir zındıktırlar!
Hakeza diğer hükümler için böyle bir sürü batıl ve batini yorumlar yapan, her bir hükmü “simgesel-soyut” uygulanamaz hale sokan veya manasını çarpıtan, veya “şatahat” denen iblislikle doğrudan Hakk’a ve dine söven bu kafirler; işin trajikomik yanı; yeme, içme, uyuma, aşk meşk, mülk, kariyer, şöhret, vs konularında son derece “somut”çular!!!
İş dünyalık olunca ne sözde akıl-fikir ne sözde kalp-tenvir; sadece menfaat ve kibir..
Evet, İş mal mülk, cima, yeme içme, uyuma, banka hesapları, şöhret, muhaliflerine hakaret davası açmak vs olunca batinilik bitip zahircilik başlar! Veya mesela işleri devlet kapısına düşünce mesela, şu yasayı şöyle yorumlayalım benim aklıma göre bu yasanın hükmü şöyle olmalı veya kalbime içime şöyle doğuyor ben bu kanunu bu şekilde tanımıyorum, siz şekilcisiniz vs diyemezler!..
Ne Sufiler ne Modernistler, Şeriat karşısındaki batini yorumlarını beşer ürünü yasalar karşısında yapmayı, bırakalım yapmayı buna teşebbüsün hayalini bile o bilgi küpü(?) akıllarına veya keşfi açık(?) kalplerine getirmezler belki!
Böyle de sahtekarlar bu Şeriat düşmanı kefereler! Sahipsiz sandıkları tek şey dindir, bu yüzden rahatça at oynamaya yelteniyorlar!
Mukaddesat hakkında şatahat yaparlar ama bir kez olsun bulundukları ülkelerdeki beşeri yönetimler hakkında veya kendi nefisleri veya peşinden gittikleri kişiler hakkında böyle bir şey yapamazlar..
Allah’ın hükümlerine gelince her şey simge, “soyut”, önemli olan niyet vs; Dünyalık menfaata, şehvete şöhrete ve tuğyani yasalara gelince hep “somut”..
Şeriat bahsolunca hepsi de “batini”ler, Kul uydurması yasalar kurallar veya kendi Dünya işleri sözkonusu olunca “zahiri”ler!!!
“Ar u Namus şişesi”.. Tağutlara, yasalara törelere vs kul uydurması hükümlere gelince karşısında muma dönen batiniler, mesele Allah’ın hükümleri olunca birden Nâmus/Nomos yani Şeriat buyruklarını taşa çalabiliyorlar..
“Her şey O’dur”, “Lâmevcudeillahu”. Bir de bu gibi küfr sözler vardır batinilerin amentüsü içerisinde. Din, mukaddesat, ahlak ayaklar altına alındığı zaman kıllarını kıpırdatmayan ve haşa ‘Her şey O,’ diyen batiniler; kendi canına malına hatta itibarına şöhretine en küçük bir el uzansa bir anda sözde “Vahdeti Vücud” makamından “Vahdeti Şuhud” mertebesine iniyor ve vaveyla ediyorlar!.
Beşeri yasaları ve nefsinin keyiflerini asla tevil edip buharlaştırmayan zahirci kesilen batiniler, Allah’ın hükümlerine gelince bir anda batıncı oluyorlar.. İster akıl ehli(?) hadis ve ulema düşmanı mealcisi olsun; ister kalbi münevver(?) sözde ermişi dervişi meczubu olsun; muasır “Batini-ibahi-mürcie” böyle bir zındıklık ve kişilik bozukluğu içindeler vesselâm. .
Çıkıp deseler ki biz ateistiz, hevamıza göre bir hayat sürmek istiyoruz! Bu çok daha dürüstçe bir küfr yolu olurdu. Veya, iman etmiş olsalar da, fakat içki zina vs fısk üzere olsalar, ben eğriyim ben yanlışım, Allah ıslah ve affetsin deseler istiğfar üzere olsalar, günahkar da olsa mümin kardeşimizdiler. Ama eğriliği kendine yakıştıramayan iblis kibriyle Allah yolunu eğriltmeye çalışıyorlar!
Tevhid itikadından ayrılarak ve Ehli Sünnet yolundan farklı olarak tevillerde bulunup sonra da cümle gelmiş geçmiş ulemayı zahirci, şekilci vs diyerek itibasızlaştırmaya çalışan bu büyücüler şeytanın askeridirler!
Şimdi kardeşim, batini ve ibahi nedir daha iyi idrak ettinse, bak çevrene. Islamın en azılı en muzır düşmanları sadece aslî kâfirler değildir, en azılı ve muzır küffâr bazen mürtedler ve bazen hatta çoğu zaman da ben müslümanım diyerek dini tahrife yeltenenlerdir! Onlarla yani zındıklarla olan mücadele öbürleri ile olandan önceliklidir. Bidat ehlini, hurafecileri, zenadıkayı ifşa etmek ve ümmeti onlardan sakındırmak bir vecibedir.
Levent AKINCI