Zikir ve Fikir.. Kur’an’da bir Âyet var ki, bu iki lafzın da anıldığı bir âyettir. Bir de Hadîs var ki, bu ve diğer ayetlerin hakkını vermeyenlere sert bir ikaz var.
Âl-i İmran Suresi 190. Âyet, kısa meâlen yazacak olursak (Esasen meal diye bir şey yoktur, kısa ve kısır tefsir denmeli bunlara ve ayetin bir arapça aslını okumalı ve bir de uzunca tefsirini okumalı): “Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün ihtilafında akıl vicdan sahipleri için âyetler vardır”. Ve devamındaki 191. Âyet: “Onlar ki ayakta, otururken, yanları üstüne yatarken Allah’ı anar ve göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ey Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen çok yücesin. Bizi ateşin azabından koru!”
Bu ayette “Yezkürûnallahe” ve “Yetefekkerûne” lafızları hep dikkatimi çekmiştir. Zikir ve Fikir bir arada bir ayette geçtiği için.. Bildiğim kadarıyla da sadece bu ayette böyle bir arada yad ediliyorlar..
Bir gün dedelerden kalma Osmanlı Türkçesi ‘ŞerhuBirgivî LiKadizâde’den okurken, şöyle bir Hadîs olduğunu öğrendim; bu iki âyet nuzul olunca Resulullah Aleyhisselâm buyurmuşlar; “Veylün limen karaeha, Ve lem yetefekker fîha”. “Yazıklar olsun onu okuyup da düşünmeyene!” Veyl olsun onu, yani gerek tüm Kur’an’ı gerek bu Âyetleri, Zikir-Kıraat-Tilâvet edip de Tefekkür etmeyene! Evet, yazıklar olsun bu âyetleri diliyle okuyup da kalben aklen İhlas ve Fikir sahibi olmayana. Bu âyetlerin Lafzını okuyup da Mânâsını ihmal edene.. Estağfirullah. Hafizanallah.. Ki, Resulullah Aleyhisselam umumiyetle çok mühim ve tehlikeli meselelerde, büyük ihtar manasında Veyl olsun dermiş..
Bu iki âyeti ve bu hadisi amatör bir surette hat olarak da yazmıştım. Manasını ihlasla idrak etmek ve mucibince amel etmek de nasib olur inşallah.
Devam edelim.. Malumdur ki, gündüz veya gece, insan başını gözünü gökyüzüne çevirip baktığında gökyüzünün tamamını asla göremez. Başını çevirip öbür taraflara da bakması gerekir. Ve bu ‘döne döne’ bakışta baş da döner gözler de yorulur, ve akıl hayrete çıkar ve nefis zillete düşer.
Ayrıca da zaten bir yerküre üzerindeyiz, bir noktada dursa bir insan veya cihaz, gökyüzünün her tarafına döne döne bakarak bile sadece gökyüzünün bir kısmını görebilir. O esnada dünyanın ters tarafında bulunan da göğün başka bir yüzünü görebilir ancak. Ve çıplak gözle bakan biri dönüp bir daha ve bir daha defalarca bakışıyla tarayarak ancak göğü kısmen de olsa görmüş olur.
Mülk Suresi’nde Allahu Teâlâ “O ki birbiriyle mutabık yedi gök yaratmıştır, Rahmân’ın yarattığında hiç bir nizamsızlık göremezsin, haydi çevir gözünü de bak; görebilirmisin herhangi bir kusur?”. “Sonra gözünü tekrar tekrar döndür bak. Göz âciz ve bitkin halde sana dönecektir”.
Ve yine aynı surede “Yakın göğü kandillerle donattık” diye buyrulmuş.
Verilen, lutfedilen Vehbî ilim bir yana; çalışarak uğraşarak kazanılan Kesbî ilimle yani akıl, duyular ve bilimle teknikle görülebilir bilinebilir âlem sadece bu evrendir. Ve bütün bu evren tüm bu uzay belki sadece 1. semâdır. Allahualem. Kaldı ki bu göğü yani uzayı bile ‘dünya gözüyle’ asla tam ihata edemeyecek bilemeyecek göremeyeğiz..
İlişikteki resim yakın göğün yani uzayın-evrenin sadece küçük bir kısmı. Taze haber. Dediklerine göre 4.6 milyar sene önceki halini görüyoruz. Çünkü 4.6 milyar senede ancak ışığı bize geliyor bu uzak galaksiler kümesinin.. Mesela Arz’a yani Dünya’ya yaklaşık 150.000.000 km uzaklıktaki güneşin ışığı yaklaşık 8 dakikada geliyor. Cisim ne kadar uzaksa o kadar eskiyi geriyi görmüş oluyoruz yani.. Meselâ belki de şu anda Güneş için son geldi ve patladı veya çöktü, ama ancak 8 dakika sonra görülecektir o takdirde.. Allahualem.
Bu keşifler, ve böylesi devasa bir cihânda bırakın insanı, dünyanın bile bir çöldeki bir kum tanesi kadar bile yer tutmaması hakikatinin; kiminde nihilist kiminde pessimist kiminde pragmatist kiminde bilmem neist tesiri olabilir. Biz mü’min kullar için ise bunlar birer Kevnî âyetlerdir. Kelâm olan âyetleri tezekkür ve tefekkür ederken bu Kevnî âyetleri de temâşâ ve tefekkür ederiz.
Levent AKINCI